Sayfa İçeriği: Yılmaz Odabaşı Sözleri, Yılmaz Odabaşı Sözleri Özlü, Yılmaz Odabaşı Sözleri 2019, Yılmaz Odabaşı Sözleri Anlamlı, Yılmaz Odabaşı Şiirleri, En Güzel Yılmaz Odabaşı Sözleri, Yılmaz Odabaşı Sözleri Facebook, Yılmaz Odabaşı Sözleri Kısa
Ünlü şairlerimizden olan ve söylediği sözler ile gönüllere taht kuran Yılmaz Odabaşı'na ait olan Sözler ve şiirler bu içeriğimizde yer almaktadır. Sizler de Whatsapp, Facebook vb. hesaplarınızdan Yılmaz Odabaşı Sözlerini paylaşabilirsiniz.
Editör Seçimi: Kanmadım aynalara sana kandığım kadar, içimde bi boşluk sana yandığım kadar...
Her ömür kendi gençliğinden vurulur.
Hasretin kançanağı gözlerinde oturuyorsun;
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun…
O dağlar uçurum oluyorlar;
ölüyor ölüyorum da bu yaşamak bitmiyor.
Açıldıkça daha çok ışık sızdıran kapılarımız yoktu; bu yüzden ihanet de mübahtı,karanlık ta mübahtı bize. Çünkü bizler, yaşadığımız bu yaslı topraklarda tanımadığımız ışığa ait değil, karanlıktan korkmamak için kendi kendimize uydurduğumuz yalanlara aittik.
Bu yaslı dünyanın cinnet surelerinde Lanetlendim ve kavmimce recmedildim. Kederi göze aldım hep yasak aşklar için. Kanun hükmüyle yakıldı düşlerimde ormanlar. Kendimi çok öldürdüm gerçeği bulmak için.
Usul adımlar kullandım güneşe çıkmak için. Yağmalandı ömrümün sığınakları. Uzaklara da gittim kendimi bulmak için.
”Biz şimdi ölsek; en fazla kahvede çaylar soğur.”
Herkesin bir kimsesi vardır, bir de kimsesizliği...
”Seni bana uzak kılan bu ıssız ve derin uçurumlar. Uçurumlar utansın!”
Boşuna çırpınma gökyüzü: Yurdum kadar ağlayamazsın.
Bazen anılara en çok yakışan elbise birkaç damla gözyaşıdır unutma.
Gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın gittiğin yer bir uçurum kadar uzak.
Bitme, bak, içtim, yürüdüm, kederlendim
Denize girdim, üşüdüm, sana geldim.
Düş bitmeden sen bitme.
Bitmeden sevgi gitme…
Biz bu kentlere sığdık da,
bu kentler bize sığmadı Asiya!
Ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında;
arttıkça yalnız, sustukça silik...
Yıllar geçince daha iyi anladım ki, aşkın kavgasını veremeyenler, hiçbir şeyin kavgasını veremezler; aşkın özgürlüğünü yaşamayan ve yaşatmayanlar ise hiçbir özgürlüğü hak edemezler."
Yurdum,biraz da Nazım Hikmet'tir.
Yani tepeden tırnağa hasrettir.
...ama hesaba katılmayan
iki şey olurdu hep:
Aşk ve ölüm!
İkisi de hesapsız,
habersiz gelirdi hep...
Hep yüreğinin sesi mağlup ediyor seni...
Gül kokuludur, gözleriyle gözlerime dokunur..
Dili var gözlerinin..
Gitti… kanatları yüreğimdeydi kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi / yitirdim o aşkın kimliğini hükümsüzdür.
İstediğin kadar uzağa git ! Hep aynı gökyüzünü paylaşacağız .
Yıllar geçer, İdris’lerin kalplerindeki çocuklar daha ölüdür; düşleri hâlâ terasta, İdris’ler ise zemin katta kiracı oturur.
Yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim. Bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim.
Gözümü bağlıyorlar; korkma sevgilim! gözümü, gönlümü değil...
”Siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağ olun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi.”
”Bazen anılara en çok yakışan elbise, birkaç damla gözyaşıdır, unutma.”
”Kanmadım aynalara sana kandığım kadar, içimde bir boşluk sana yandığım kadar…”
Umuttan umudu kesmemek istiyorum çünkü hala hayatın düşlere borcu var.
Ve ben gittim yüreğimde kan gülleri Siz de o aşkın teninde dinamit sayın beni!
Eski bir aşk, yeni bir ayrılıktır her zaman. Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır; kimse bilmez be canım bir yara bir ömrü nasıl kanatır…
Herkes bilir gitmesini. Bir zaman öğrenirsin gideni sırtından öpmesini.
Yalnızlığımda seni büyüttükçe kalabalıklaşacağım Sen kendi kalabalığında hep yalnız olacaksın.
Yıllar geçer İdris’lerin kalplerindeki çocuklar daha ölüdür düşleri hâlâ terasta İdris’ler ise zemin katta kiracı oturur.
Keşke yalnızlığım kadar yanımda olsaydın Keşke yalnızlığımla paylaştığımı seninle paylaşsaydım Keşke senin adın yalnızlık olsaydı Ve ben hep yalnız kalsaydım.
Geliyormuşum;
pencerelerde yaz
ve bileklerimde bayat bir intihar
Bugün iki kez yağdı yağmur;
iki kez eskidim sanki.
İki ömrü kol kola yaşadım ben;
biri nergis bahçesi, diğeri mahşer yeri.
Suları
boğdu
dalgalar.
Ses hoyrat,
sevinç yılgın,
şakaklarım sonbahar…
Münzevi olmak, bu realitede lekesiz kalamıyorsak tekilleşmenin, kendini aidiyetlerden, beklentilerden yalıtarak daha rafine kılmanın ve sesini yankısız, yanıtsız bırakmanın da adıdır. İrili ufaklı takalardan uzaktaki okyanuslarda belki bir tek tanık bile bırakmadan bir şilep gibi batmanın da adı.
Çünkü insan ne kadar zırh ve maske giyinirse giyinsin, hayat, yüzlerini ona dönen ve ona doğru yürümesini bilenler için hep dolaysız, yalın ve çırılçıplaktır.
Tekrar cezaevin düşmeyeyim diye
anam bana aşiretten damızlık,
-bıyıklı,sakallı-birtakım şişman
kızlar bakıp duruyordu.
"Kimse bilmez be canım,
Bir yara bir ömrü nasıl kanatır..."
Haritalar yalnızlıktır..
Yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar.
Sen bir şeyler bilsen bildiğinden ben çıkarım / Çocukluğuma dokunsan öksüz çıkarım / Halkımı tanısan yurtsuz çıkarım.
Herkes bilir gitmesini. Bir zaman öğrenirsin gideni sırtından öpmesini..
”Ya kederiydik kendimizin, ya bir halkın kaderi; ya şakağı ya şafağı bir halkın namlular çarmıhında!”
”Demiştim, gidip geniş bir bulut alalım. Çünkü yarın, gökyüzü üzerimde hep dikdörtgen kalacak. Yarın kalbimin ormanına küller yağacak.”
”Bir insana; ya benimle olur musun? Denir, ya da benimle ölür müsün? İşte iki noktacık değiştirir anlamı.”
Böyle geçip giderken uzun zamanlar Kimleri unuttuk kimler kalanlar?