Sayfa İçeriği: Yavuz Sultan Selim Sözleri, Kısa Yavuz Sultan Selim Sözleri, Anlamlı Yavuz Sultan Selim Sözleri, 1. Selim Sözleri, l. Selim Sözler, Yavuz Sultan Selime Ait Sözler
I. Selim olarak bilinen Osmanlı Dönemi'nin en önemli padişahlarından olan Yavuz Sultan Selim'in sözlerini bu yazımızda derledik. Beğendiğiniz Yavuz Sultan Selim sözlerini sosyal medya hesaplarınızdan paylaşabilirsiniz.
Editör Seçimi: Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür. (Yavuz Sultan Selim)
Gönül ister ki, Afrika’nın kuzeyinden Endülüs’e çıkayım ve sonra Balkanlar üzerinden tekrar İstanbul’a döneyim!
Cesaretiyle yaşamayan esaretiyle ölür.
Haine cesaret veren merhamet, zulme yakındır
Ümit eliyle mustafa(s. A. V. )'nın eteğine yapışan herkes güneş gibi ayağını feleğin üstüne basar.
Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzan; Beni bir gözler-i âhûya zebun etti felek.
Ümmetlerin cevahir madenlerinden çıkardıkları bütün lâ’l ve inciler Mustafa(s.a.v.)’nın (gazada kırılan) tek inci dişinin diyetidir
Ümit eliyle Mustafa(s.a.v.)’nin eteğine yapışan herkes güneş gibi ayağını feleğin üstüne başar.
O’nun aşkı ile gönlü mahzun olan her sine ne bahtiyardır! Mustafa (s.a.v.)’nın yoluna kurban edilen can, ne aziz bir candır!
Haine cesaret veren merhamet, zulme yakındır.
Yaralı gönlümü, sevgilinin gece renkli zülfünün hayaliyle sardım. Geceleyin merhem bulamayan o yaranın vay haline!
Kendine bir sandık içinde insan pisliği gönderen Şah İsmaile bir kutu güllü lokum göndererek: “Herkes yediğinden ikram eder” der.
Ben devletime isyan edenlerle uğraşıyorum. Devletime isyan eden kişi oğlum Süleyman da olsa kellesini alırım.
Biz bunca meşakkate alkış uğruna katlanmadık, halis niyetimiz rızayı ilahidir.
Âlimlerin bindiği atın ayağından üstümüze sıçrayan çamur, şerefimizdir.
O peygamberlerin padişahıdır. Diğer peygamberler o'nun ordusudur. Yaradılistan maksat o'dur. Bu kevn-u mekân o'nun yüzü suyu hürmetine yaratılmış bir tufeyldir.
Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür.
Ümmetlerin cevahir madenlerinden çıkardıkları bütün lâ'l ve inciler mustafa(s. A. V. )'nın (gazada kırılan) tek inci dişinin diyetidir.
Güneş mustafa(s. A. V. )'nın yüzünün aynasının bir aksidir. Her iki âlem,mustafa(s. A. V. )'nın bir kılına bağlanmıştır.
Her dertli, mihnete tahammül için biraz gönlünde kuvvet buluyorsa bu kuvvet mustafa(s. A. V. )'dan gelir. Onun için her dertli o'na minnettardır.
Benim için, o mübarek makamların hizmetçisi olmaktan daha büyük şeref olamaz. Bana Hadimül-haremeyn (Mekke ve Medine’nin Hizmetçisi) diyin. (Sultan Selim Mısır’ı fethedip hilafeti üstlenince, kendisine Sultanül-haremeyn diyen hatibine verdiği yanıt.)
Kılıcımız parladıkça düşmanın gözü ondan ayrılıp bizi göremez. Ama Allah esirgesin, bir gün paslanır da yaltırıklanmazsa düşman bizi görmek değil, bir de tepeden bakar.
Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi padişahlarına tâzimden ileri gelir. Biz Allah’tan başka kime tâzime mecburuz ki bu külfeti ihtiyâr edelim? Bizim padişahımız Allah, vücudu saran elbiseye değil, içindeki imâna bakar. (Sade giyinmesinin nedeni sorulduğunda verdiği yanıt.)
Şah İsmail üzerine seferim vardır!
O’nun aşkı ile gönlü mahzun olan her sîne ne bahtiyardır! Mustafa(s.a.v.)’nın yoluna kurban edilen can,ne aziz bir candır!
Ümit sabahı Mustafa(s.a.v.)’nın güzel yüzüdür. Gayıp sırları O’nun ârif olan gönlünden doğar.
Mısır’ı aldık, lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!
Biz bunca meşakkate alkış uğruna katlanmadık, halis niyetimiz rızayı ilahidir.
Ey gönül! Başkasından yardım ve dostluk umarak yaşama, düşmandan da korkma! Devlet ve saltanat ancak Allah (c.c.)’ın verdiğidir.
Güneş Mustafa(s.a.v.)’nın yüzünün aynasının bir aksidir. Her iki âlem, Mustafa(s.a.v.)’nın bir kılına bağlanmıştır.
O peygamberlerin padişahıdır. Diğer peygamberler O’nun ordusudur. Yaradılıştan maksat O’dur. Bu kevn-u mekân O’ nun yüzü suyu hürmetine yaratılmış bir tufeyldir.
Vükela (vekillerin) ve ümeranın (amirlerin) süslü elbiseler giymesi padişahlarına tâzimden ileri gelir. Biz ALLAH(c.c.)’tan başka kime tâzime mecburuz ki bu külfeti ihtiyâr edelim? Bizim padişahımız ALLAH(c.c.), vücudu saran elbiseye değil, içindeki imâna bakar.(Sade giyinmesinin nedeni sorulduğunda)
Gönlünü ve canını o'nun aşkına veren kimse ne kahramandır! Düşüncesi daima mustafa(s.a.v.) olan kimse ne huzur ve rahat içindedir.
Devletleri yıkan tüm hataların altında nice gururun gafleti yatar.
Hava kararsın, herkes evlerine dönsün, sokaklar boşalsın, ben ondan sonra İstanbul’a gireyim. Fânîlerin alkışları, zafer takları ve iltifâtları bizi nefsimize mağrûr edip yere sermesin!
Ben pâdişâh olursam, İslâm birliği yolunda ciddiyetle yürüyeceğim; hattâ Mevlâ ruhsat verirse, Hind ve Tûran’a gideceğim ve doğuda da batıda da i’lâ-yı kelimetullâha çalışacağım. Zâlimlere, evlâdım olsa dahî merhamet etmeyeceğim. Zamanımda rahatlık olmayacak, ahâlîye tasallut edilmeyecektir. İşte benim hâlim!.. Biraderim ise, rahatı sever ve yumuşak bir tabîatı vardır. Eğer seferden korkmaz ve çileye tâlib olursanız, bana bey’at ediniz! Aksi halde sultanlık için kardeşim Şehzâde Ahmed’i tercîh ediniz ki, onun zamanında rahat ve safânızla meşgul olursunuz!.. (Tahta dâvet edilip İstanbul’a geldiğinde Yeniçeri Ocağı’nın ileri gelenleri ve devlet ricâline pâdişâh olmadan az önce yaptığı konuşmada hitaben.)
Hasan görmüyor musun; önümüzde Allâh’ın Rasûlü Fahr-i Kâinât -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz yürüyor?!. O Âlemler Sultanı yaya yürürken biz nasıl at üzerinde olabiliriz? (Mısır Seferi’nde Sînâ Çölü’nü geçerler iken Sultan Selim’in atından inip yürümeye başlaması üzerine, askerî erkân, hayret ve dehşet içinde kalırlar. “Atların bile kanının kaynadığı, zor yürüdüğü bu çölde Sultan, niye atından indi, yürümeye başladı?” diye fısıltılar başlar ve akabinde askerî erkân da, mecburen atlarından inip yürümeye başlar. Paşalar, Sultan Selim’in nedimi Hasan Can’a “Ne olur Hünkâr’a sor. Bu acep ne iştir?” derler. Hasan Can da, Sultan Selim’e merakla, bu hâlin neyin nesi olduğunu sorunca Sultan Selim bu yanıtı verir.)
O Peygamberlerin Padişahıdır. Diğer peygamberler O’nun ordusudur. Yaradılıştan maksat O’dur. Bu kevn-ü mekân O’nun yüzü suyu hürmetine yaratılmış bir tufeyldir.
Ben devletime isyan edenlerle uğraşıyorum. Devletime isyan eden kişi, oğlum Süleyman da olsa kellesini alırım.
Biz bunca meşakkate alkış uğruna katlanmadık, halis niyetimiz rızayı ilahidir.
Paşa! Mekke ve Medîne pâdişâhlığı Server-i Kâinât’ın evlâd-ı kirâmı elindedir. Ben o memleketi asker ile varıp almadım. Onlar, kendi kemâlât, hüsn-i edeb ve ihsânlarından dolayı İslâm birliği yolunda bana itâat eylediler. Bu izzetin mükâfâtı üzerime vâcibdir. Hakk Teâlâ’ya gece gündüz şükrederim ki, o mübârek beldelerde okunan hutbelerde ismim yâd olunur. Bu seâdeti cihan pâdişâhlığına değişmem! Bu itibarla Harameyni’ş-Şerîfeyn’in halkına ne lâzımsa esirgemeyesin! Ve sakın ola o iki mübârek beldenin umûruna müdâhale etmeyesin! (Mekke ve Medine kazaskerliğini verdiği Pîrî Paşa’ya hitâben söyledikleri.)
Büyük evliyâullâhın meclisinde onlar konuşurlarken başkalarının konuşması -velev cihan pâdişâhı da olsa- uygun düşmez. Biz sultan isek de, böyle mâneviyat sultanlarının himmetlerine her zaman muhtâcız. Şâyet huzûrunda konuşmam gerekseydi, bunu belli ederler ve söz etmemi te’mîn ederlerdi. (Şam’da yetişen tanınmış velîlerden Muhammed Bedahşî’yi ziyâretinde hiç konuşmamış, sadece dinlemiş ve sonra da huzûrundan öylece ayrılmıştı. Beraberinde bulunan devlet ricâli, Sultan Selim’in bu hâline şaşırarak ona: “Sultanım! Sadece dinlediniz. Ne hikmettir ki, bir kelâm bile sarf etmediniz.” derler. Sultan Selim onlara bu yanıtı verir.)