Sayfa İçeriği: Walter Benjamin Sözleri, Walter Benjamin Sözleri Kısa, Walter Benjamin Sözleri 2020, Anlamlı Walter Benjamin Sözleri, Güzel Walter Benjamin Sözleri, Walter Benjamin Sözleri Facebook
1900'lü yılların önemli isimlerinden biri olan edebiyat eleştirmeni Walter Benjamin Sözlerini sizler ile buluşturuyoruz. Hoşunuza giden Anlamlı Walter Benjamin Sözlerini Twitter, İnstagram gibi hesaplarınızdan paylaşabilirsiniz.
Editörün Seçimi: Kitaplar sadece okumak için değil, aynı zamanda birlikte yaşamak içindir. (Walter Benjamin)
''Mutlu olmak, korku duymaksızın kendi kendinin farkına varabilmektir.''
Önce devleti yıkmadan -ki devlet kötü okulları, kötü aileleri gerektirir- hiç kimsenin okulunu ya da babaevini iyileştiremeyeceğini anlamamız epey zaman alacaktı.
İnsan o denli hassaslaşıyor ki, kağıdın üzerine düşen gölgenin, kağıdı yaralayacağından korkuyor. / Walter Benjamin
Belirli bir destan biçimi üzerine yapılacak her inceleme, bu türün tarih yazımıyla ilişkisini ele alır.
Kitap sahibi olmak için başvurulacak yolların en taktir edilecek olanı,insanın bu kitabı kendisi yazmasıdır.
''Eğer her şey, herkes adaletin parçasıysa, rahipten küçük kızlara kadar herkes adaletin bir yardımcısıysa, bunun sebebi kanunun aşkınlığı değil, tutkunun içkinliğidir.''
Sıradan bir insanınkinden daha derin bir tecrübe onunla kontak kurabilir. ''Tecrübeliyim,'' yazar Kafka eski notlarının birinde, ''ve bunun karadayken deniz tutması gibi bir şey olduğunu söylerken gayet ciddiyim.''
''İlerlemeye inanmak ilerlemenin halihazırda gerçekleştiğine inanamakla aynı şey değildir. İnanç bu değil.'' Kafka içinde bulunduğu çağı zamanın başından beri süregelen bir gelişmenin sonucu olarak görmez. Kitapları bir bataklık dünyasında geçer.
"Hikaye anlatıcılığı her zaman hikâyeleri tekrar etmenin bir sanatıdır."
K.'nin Şato'nun bulunduğu tepenin eteğindeki köyde yaşaması gibi, modern insan da bedeninin içinde yaşar. Bedeni ellerinden kayar, ona karşı tavır alır. Öyle ki insan bir gün uyanıp kendini bir haşereye dönüşmüş bulur.
Düzene yalnızca ''Dava'' ve ''Şato''daki kapsamlı memuriyet hiyerarşisinde değil, ''Çin Seddi'nin İnşası''nda kutsiyetle hesaplaştığı çetin ve karmaşık inşaat planlarında da iyiden iyiye somut bir şekilde meydan okudu.
Her çağ halefini düşler.
Düşman galip geldiğinde,ölüler bile kendilerini bu düşmandan kurtaramayacaklardır.
Bugüne değin zafer kazanmış kim varsa, bugün iktidarda olanları bugün yere serilmiş olanların üstünden geçiren zafer alayıyla birlikte yürümektedirler."
Söz düşünceyi fetheder, oysa yazı egemenliğine alır.
''İlerlemeye inanmak ilerlemenin halihazırda gerçekleştiğine inanamakla aynı şey değildir. İnanç bu değil.'' Kafka içinde bulunduğu çağı zamanın başından beri süregelen bir gelişmenin sonucu olarak görmez. Kitapları bir bataklık dünyasında geçer.
Düzene yalnızca ''Dava'' ve ''Şato''daki kapsamlı memuriyet hiyerarşisinde değil, ''Çin Seddi'nin İnşası''nda kutsiyetle hesaplaştığı çetin ve karmaşık inşaat planlarında da iyiden iyiye somut bir şekilde meydan okudu.
Her çağ halefini düşler.
Kulak verdiğimiz sesler arasında, artık susmuş olanların yankısı da yok mudur?
Herkes, annesinden bilgisiz olarak doğar; ama aptal olarak kalmak için bayağı zorlu bir uğraş vermek gerekir.
Eserlerimdeki alıntılar, yolda pusuya yatmış, yoldan geçene saldırıp onu kanılarının yükünden kurtaran silahlı soyguncular gibidir.
Düşünüldüğü gibi dile getiriverilmiş bir gerçekten daha zavallı bir şey yoktur.
“Pascal'ın düşüncesinin özlü keskinliğine, Montesquieu'nün siyasi düşüncelerindeki cüret ve açık fikirliliğe kaynaklık eden kibri işte bu ikili bağımsızlığa borçluydular. Homme de lettre'leri on sekizinci yüzyılda devrimcilere dönüştüren koşulları ya da on dokuzuncu ve yirminci yüzyıldaki ardıllarının bir yanda "kültür adamları" öbür yanda profesyonel devrimciler olarak nasıl ikiye bölündüklerini tartışmak bu yazınıni işi değil”
Sanki tek dertleri, kalabalığın içinden kendilerine bir yol açmaktı.
“Hiç kimse,” der Pascal, “öldüğünde arkasında bir şey bırakmayacak kadar yoksul değildir.”
Metrodan açık havaya, parlak gün ışığına çıkıp da hiç sarsılmamış olan kimse var mıdır? Oysa daha birkaç dakika önce aşağı inerken güneş gene o kadar parlaktı. Yukarıdaki dünyanın havasını bu kadar hızlı unutmuş. Bu dünya da onu aynı hızla unutacak.
...alıntılar silahlı eşkıyalara benzer;
gelip geçenleri kanaatlerinden ederler.
“Bütün insanları besleyen Tanrı’dır, yetersiz besleyen ise devlet.”
Hayvanlardan duyulan tiksintiye egemen olan, onlara dokunduğumuzda bizi tanıyacakları korkusudur.
"Hayatın en büyük trajedisi çok çabuk yaşlanmamız, ama çok geç akıllanmamızdır."
Bir insanı ancak umutsuzca seven tanır.
Çağa dair tam bir hayal kırıklığı ve buna rağmen ona sınırsız bağlılık yemini.
Bir şey vardır ki, bu yüzden hiçbir zaman telafi edilemez: ana-babasından kaçmayı ihmal etmiş olmak.
Düşünüldüğü gibi dile getirilivermiş bir gerçekten daha zavallı bir şey yoktur.
Bakış insanın eğilişidir.
Mutlu olmak demek ürküntü duymadan kendinin farkına varabilmektir.
Sevilen nesneye son bakış, her zaman kaygıyla, dehşet duygusuyla olmayabilir. Geçmişe dönük kurtarıcı bakışına karşın, Benjamin'i ku-şağının en modernist yazarlarından biri kılan da bu.
Hikâye anlatıcılığına en az roman kadar yabancı, ama ondan çok daha tehditkâr, aynı zamanda romanı da krize sokan bu yeni iletişim biçimi enformasyondur.
Unutma ki açgözlü bir kumarbazdır Zaman,
Her elde aldatmadan kazanır, bu bir yasa!
Bizim uyanık bilincimiz, yer altına inen gizli geçitlerle, görünmeyen,ama rüyalara açılan kapılarla dolu bir ülkedir. / Walter Benjamin
'Mal' denilen fetişe hangi dinsel tören kurallarıyla tapılacağını moda saptar. Moda, organik dünyayla çatışma içerisindedir. Canlı beden ile anorganik dünya arasında bir tür pezevenklik yapar. / Walter Benjamin
Sınıf savaşı kavramı yanıltıcı olabilir. 'Kim kazanacak, kim kaybedecek?' sorusunun yanıtlanacağı bir karşılıklı güç sınamasına ya da galip için iyi, mağlup için kötü sonuçlar getirecek bir mücadeleye işaret etmez. Sınıf savaşını böyle düşünmek, olguları romantikleştirmek ve bulandırmak olur. Çünkü burjuvazi savaşı kazansa da kaybetse de, gelişim sürecinde onun sonunu hazırlayacak iç çelişkileri nedeniyle yıkılmaya mahkumdur. Buradaki soru, çöküşün kendiliğinden mi yoksa proleteryanin aracılığıyla mı gerçekleşeceği. / Walter Benjamin
Klee'nin 'angelüs novus' adli bir tablosu var. Bakışlarını ayıramadığı bir şeyden sanki uzaklaşıp gitmek üzere olan bir meleği tasvir ediyor: gözleri faltaşı gibi, ağzı açık, kanatları gerilmiş. Tarih meleğinin görünüşü de ancak böyle olabilir, yüzü geçmişe çevrilmiş. Bize bir olaylar zinciri gibi görünenleri, o tek bir felaket olarak görür, yıkıntıları durmadan üst üste yiğip ayaklarının önüne fırlatan bir felaket. Biraz daha kalmak isterdi melek, ölüleri hayata döndürmek, kırık parçaları yeniden birleştirmek.. Ama cennet'ten kopup gelen bir fırtına kanatlarını öyle şiddetle yakalamıştır ki, bir daha kapayamaz onları. Yıkıntılar gözlerinin önünde göğe doğru yükselirken, fırtınayla birlikte çaresiz, sırtını döndüğü geleceğe sürüklenir. İşte ilerleme dediğimiz şey, bu fırtınadır. / Walter Benjamin
Belirli bir destan biçimi üzerine yapılacak her inceleme, bu turun tarih yazımıyla ilişkisini ele alır. / Walter Benjamin
Geçmişin gerçek yüzü hızla kayıp gider. Geçmiş, ancak göze göründüğü o an, bir daha asla geri gelmemek üzere, bir an için parıldadığında, bir görüntü olarak yakalanabilir.
Yaşamak izler bırakmaktır.
Bizim uyanık bilincimiz de, yeraltına inen gizli geçitlerle, görünmeyen, ama rüyalara açılan kapılarla dolu bir ülkedir.
Gördüğüm nesneler, benim onları gördüğüm kadar beni görürler.
Bana gelince, kırılmış kollarım bütünüyle, yukarıdan geçen bulutlara sarılmaktan.
Dünya fuarları, adına mal denen fetişin hac yerleridir.
Kulak verdiğimiz sesler içerisinde, artık susmuş olanların yankısı da yok mudur?
Tapınılan ilkbahar kaybetti kokusunu!
Büyükler için, bitmiş eserlerden çok, ömürleri boyunca çalışmalarının izini taşıyan fragmanlar ağırlık taşır.
Değer verdiğim, çelebi ve zarif bir arkadaş yeni bir kitabını göndermişti: tam kitabı açacakken bir de fark ettim ki, kravatımı düzeltmeye koyulmuşum.
Bir insanı ancak onu ümitsizce seven tanır.
Yoksulluk kimseyi lekelemez. pek iyi, pek hoş. ama onlar lekeliyor yoksulu. lekeliyorlar sonra da bu küçük özdeyişle avutuyorlar.
İnsanlar kurtulmadıkça, ezilenler ezenlerden intikam almadıkça, kültür de bir barbarlık belgesi olmaktan kurtulamayacaktır.
Aşağıya götürüyordu bu basamaklar, varoluşun değilse bile, elbet bu bahçenin analarına.
Güzelin içinde, böyle sopsoğuk durması gerekiyordu soylu olanın...
Bir şehirde yolunu bulamamak pek bir şey ifade etmez. Bir şehirde, ormanda kaybolur gibi kaybolmak ise eğitim ister.
"Ey, çocukluk günlerinin kış şekeriyle kaplı nar gibi kızarmış zafer sütunu."
Bir aşkın tip ve niteliği, onun insanın adı -önadı- için hazırladığı alınyazısında en keskin çizgileriyle belli eder kendini.”
Kişi aynılığı gerçeklikten bir kaşıkla çekip çıkarmalıdır.
Bugünlerde kimse becerisine fazla bel bağlamamalı. Gücün kaynağı doğaçlama... Bütün tayin edici yumruklar sol elle vuruluyor.
"Deha zahmettir."
Bugün hayatın kurgusu fikirlerden çok olguların hükmü altında; öyle olgular ki, neredeyse hiçbir zaman bir fikre dayanak olamamışlar.
Fransız Devrimi kendisini eski Roma'nın tekrarı olarak görmüştü. Tıpkı modanın eski giysilere başvurması gibi o da eski Roma'ya başvurmuştu. Moda hep geçmişin ormanlarında avlanıp güncel olanı yakalar, bir kaplan sıçrayışıyla. Ne var ki, geçmişe doğru bu sıçrayış, kuralları hâkim sınıfın koyduğu bir arenada gerçekleşir. Aynı hamle, tarihin geniş ufkunda diyalektik bir nitelik kazanır, işte Marx devrimden bunu anlıyordu.
Aklıma gelen: Sağ el hep bilmeli sol elin ne yaptığını.
Sokakları dolduran kargaşanın bile itici, insan doğasının başkaldırmasına yol açan bir yanı var. Bütün sınıflara ve mevkilere mensup, birbirlerinin yanından geçip giden bu yüzbinler, aynı niteliklerin ve yeteneklerin taşıyıcısı olan, aynı ölçüde mutluluğu isteyen insanlardan oluşmuyor mu? ...Oysa onlar hiçbir ortak yanları, birbirleriyle hiçbir ilgileri yokmuşçasına, birbirinin yanından geçip gidiyorlar...
Hayvanlardan iğrenmekte hakim duygu, dokunulduğu zaman onlar tarafından tanınma korkusudur. İnsanın derinliklerinde dehşete düşen şey iğrenti uyandıran o hayvana pek az yabancı olan bir şeyin kendi içinde varolduğu ve hayvanın bunun farkına varabileceği yolundaki belli-belirsiz bilinçtir. - Her iğrenti, kaynağında, dokunmaktan iğrenmedir.
Bugün emekten anlaşılan, doğanın sömürülmesi demek. Safça bir gönül rahatlığıyla, doğa sömürüldükçe proletarya sömürüden kurtulur sanılıyor.
Hazırım kanat çırpmaya
"Dönsem," derim, "dönsem geriye"
Bir an daha kalırsam burada
Korkarım hiç dönemem diye.
Gerhard Scholem, "Meleğin Selamı"
Hükmedenlerin hepsi de, kendilerinden önce galip gelmiş olanların mirasçısıdır.
Düşünün karanlığı ve acı soğuğu
Feryatların yankılandığı bu vadide.
"Hakikat bizden kaçamaz": Gottfried Keller'in bu sözleri, historisizmin tarih anlayışında, tarihsel maddeciliğin tam da darbe indireceği noktaya işaret ediyor.
"Siyonizmi politikamın öğesi yapamam, çünkü politika ehveni şer demektir, onda fikir yoktur, yalnızca parti vardır."
"Sınıf bilinci, proletaryanın etiğidir."