Sayfa İçeriği: Stefan Zweig Sözleri, Stefan Zweig Sözleri 2019, Stefan Zweig Sözleri Tumblr, Stefan Zweig Sözleri İngilizce, En Güzel Stefan Zweig Sözleri, Stefan Zweig Sözleri Almanca, Stefan Zweig Sözleri Kısa
Oyun yazarı, romancı ve aynı zamanda da gazeteci olan Avusturya doğumlu Stefan Zweig Sözlerini derledik. İnstagram, Facebook ve diğer sosyal medya hesaplarınızdan sizler de En Güzel Stefan Zweig Sözlerini paylaşabilirsiniz.
Editörün Seçimi: Hiçbir şey zekayı tutkulu bir kuşku kadar bileyemez. (Stefan Zweig)
... Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.
Cahillik, daima bakidir.
Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta.
Şanssızlık, insanı alıngan; sürekli acı ise adaletsiz kılar. / Stefan Zweig
Siyah olan ben, beyaz olan ben'in yapacağı her hamleyi heyecanla bekliyordu...
Ama sen, beni hiç tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçer gibi yanımdan geçip giden, bir taş parasıymışım gibi üzerime basıp giden, hep giden ve sürekli giden ve beni sonsuza kadar bekleten sen, benim için kimsin sen?
İnsanın tek sahip olması gereken hak, istediği gibi geberebilmesidir. Ve bu esnada başkasının yardımına gerek duymamasıdır
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
Sonunda yalnızdım ve artık asla yalnız olmayacaktım!
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
Ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez, sevilmeyi de, kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de istemez.
Kitaplığım benim krallığımdır.
Ve sanırım beni ölüm döşeğimden çağırsan, birden ayağa kalkıp sana gelecek gücü bulurdum.
Muhtemelen kitabı hemen elime alıp okuduğumu düşüneceksiniz. Kesinlikle hayır! Önce bir kitabım olmasının sevincini yaşamak istiyordum.
Tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir.
Dar karenin içinde özel ustalar yaratır satranç.
Yarın, ne kadar yakın ve ne kadar sonsuzca uzaktı.
Hiçbir şey zekayı tutkulu bir kuşku kadar bileyemez.
Güvenin şartı samimiyettir, kayıtsız şartsız samimiyet.
Ölmem sana acı verecek olsaydı eğer, o zaman ölmezdim.
Bütün yontulmamış varlıklarda olduğu gibi onda da gülünç bir kendini beğenmişlik vardı.
Acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir, kullanmayı bilmeyen, elini ve de özellikle kalbini ondan uzak tutmalıdır. Tıpkı morfin gibi acıma duygusu da hasta için sadece başlangıçta bir nimet, bir ilaç, bir devadır. Ama dozunu ayarlamasını ve azaltmasını bilmediğiniz zaman öldürücü bir zehir olabilir.
Hayat bizim kurduğumuz, tasarladığımız bir oyun değildir; orada sahne alan kim olursa olsun, ona ne kadar yakın olursak olalım her şey bizim istediğimiz gibi gelişmeyebilir. Hayata dair her kurgumuz, her gelecek planımız başka başka hayatların, başka ruhların, kişiliklerin beklentileri ve hayatlarıyla ölçülür, orada her beklenti hayal kırıklıklarına gebedir; beklentilerini birer inanca dönüştüren yürekler içinse hayattan derin bir çöküş beklemektedir. Bu inancın söndüğü yerde yeni bir hayata açılacak bir kapı yoktur. / Stefan Zweig
Kendini hiçbir dogmaya adamayan, hiçbir taraftan yana olmayan özgür ve bağımsız düşünüre, yeryüzünün hiçbir yerinde vatan yoktur. / Stefan Zweig
İnsan, kendisini dış evrene bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiç bir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi. / Stefan Zweig
Büyük insanIar hayranIık duyar, ama beIIi bir mesafeden; çünkü yakınIığın iyi oImadığını düşünürIer. / Stefan Zweig
''Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz"
Artık yanına kimse yaklaşmayı göze alamaz olmuştu; Handel tam üç hafta boyunca odasından dışarı çıkmadı. Yemeği önüne konulduğu zaman sol eliyle acele acele ekmeği ufalarken sağ eliyle yazmayı sürdürüyordu.
Goethe bir konuşmasında şiirleri için "duygularımın anı defteri" demişti ve anı defterinin hiçbir sayfası, onun bu içten duygularını, bu hüzünlü belgeler kadar açık bir biçimde önümüze sermemiştir.
Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
Zamanın anlayışına göre okulun gerçek görevi, bizlerin ilerlemesine yol açmak değil, kurulu düzene elden geldiğince karşı koymadan katılmamızı sağlamak; iç gücümüzü arttırmak değil, disipline sokmak ve düzenlemekti.
O hiç değişmeyen, acımasız ve ruhsuz okulda ne ‘neşeli’ ne de ‘mutlu’ olduğumu hatırlarım; varlığımızın en güzel ve özgür çağını hepten zehrederlerdi.
Yeryüzünde beni sorgulamayan, bana işkence yapmayan bir insan var mıydı gerçekten?
Burada beni düşüncelerimden, kuruntularımdan, kafamda yaptığım hastalıklı tekrarlardan uzaklaştırabilecek tek bir şey yoktu.
Dünyada hiç bir şey, insan üzerinde hiçlikten daha fazla baskı yapamaz..
Sabit fikirli ve aklını tek bir düşünceye saplamış her türden insan, hayatım boyunca ilgimi çekmiştir, zira bir insan kendini ne ölçüde sınırlarsa, o denli sonsuza yakınlaşmış olur; işte, görünüşte dünyadan kopuk yaşayan bu tür insanlar, kendilerine has kişilikleri içerisinde bir karınca misali dünyanın garip ve eşi benzeri bulunmayan bir modelini kurarlar.
Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.
Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.
Tüm acılar korkaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir, çünkü bedenimizin her hücresinde yerleşmiş olan yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür.
Ne olduğun o kadar bağırıyor ki, Ne dediğini duyamıyorum.
Tarihte mantığın ve uzlaşmanın üstün geldiği anlar çok enderdir ve kısa sürelidir.
İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız…
Ama boşlukta, zamansızlıkta geçen bir dört ayın ne kadar sürdüğünü hiç kimse bir başkasına da kendisine de anlatamaz, ölçemez, gözünde canlandıramaz.
Satrancın çekiciliği tek bir şeyden kaynaklanır; stratejinin farklı beyinlerde farklı biçimlerde gelişmesinden.
Nedenini bilmiyorum ama artık hissizleştim.
Boğucu yalnızlık duygusundan kimse beni çekip çıkarmıyor.
... ancak hiç ağlamamış bir erkeğin ki kadar şiddetli ve korkunç bir hıçkırık sesi duyuldu .
İçerdeki gözyaşları dışarı akandan daha fenadır.
"Gülen, sohbet eden binlerce insanın içinde ben kendi içimdeki o kayıp insanı arıyordum."
Tek bir insanın diğeri için neler ifade edeceğini hiç bilmemişti, çünkü hiç yalnız kalmamıştı.
Evde bir ölü yaşıyor, fark etmiyor musunuz?
Dizginleyemediğimiz alevin tövbesi, alevleri de içinde eritir.
Mutsuzluk insanı kırılgan, sürekli ızdırap ise dar kafalı yapar.
Aşk sessizliktir, huzurlu bir sessizlik, dindiren soğuk bir özlemdir.
İnsanlar her zaman kendilerine en yabancı olan şeye hayran olurlar.
Yaratıcı, erkeklere gerçekten her şeyin zıddını arayan bir tabiat vermiştir.
Hiçbir şey küçük yaşta kurulan bir hayalin gerçekleşmesinden daha güçlü olamaz.
Bize hiçbir şey yapmadılar. Sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır baskı uygulayamaz.
Belki de utançların en büyüğü; insanın kendine en yakın bildiği kimselere karşı duyduğu utançtır.
Tek bir cesur insanın başarısından, tüm bir kuşağa yetecek şevk ve cesaret doğar; bu daima böyledir.
Yaşamımda ilk kez, yeryüzündeki en büyük kötülüklerin kaynağının vahşet ve kötü niyet değil, kişilerin yenemedikleri zayıflıkları olduğunu anlıyordum.
İnsan gençken yalnızca başkalarının hastalanıp öleceğini düşünür.
Az anlamak ters anlamaktan iyidir. / Stefan Zweig
Yüreği hep yaşadığı anın içinde kayboluyordu, gerçeği söylerken yalan söylüyor, kandırmak isterken dürüst davranıyordu; tek bildiği, ne hissettiğiydi. / Stefan Zweig
Bir tek saatin kaybettirdiği şeyi, bin yıl geri getiremez. / Stefan Zweig
Ne yapacağını bilemiyordu, içindeki sesler susmuştu, yüreğindeki neşeli müzik, kurma anahtarı kaybolan bir oyuncak saat gibi durmuştu. Her şeyi denedi, kitaplar getirtti ama en keyifli kitaplar bile sanki yalnızca birer yazılı kağıttı.
Yaşamın içindeyken canlanıyordu o ve yalnızken kendisinin gölgesi oluyordu.
Dizlerim titremeye başladı: BİR KİTAP!
Dört aydır elime kitap almamıştım ve içinde insanın art arda sıralanmış sözcükler, satırlar, sayfalar ve yapraklar görebileceği, başka, yeni, şaşırtıcı düşünceleri okuyabileceği, tanıyabileceği, beynine alabileceği bir kitabın hayali bile insanı hem coşturuyor hem de uyuşturuyordu.
Çünkü doğum günü insanın kendi üzerinde düşündüğü bir gündür.
Eğer ölümüm sana acı verecek olsaydı, o zaman ölmezdim.
...senin için her zaman özgür olmak istiyordum.
Veda ederken bana yine birkaç gül verdin; bu senin veda etme şeklindi.
Kitaplar, insanları ölümden sonra da birleştiren ve bizi, unutmaya, hayatın bu en büyük düşmanına karşı koruyan biricik araçtır.
Acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir, kullanmayı bilmeyen, elini ve de özellikle kalbini ondan uzak tutmalıdır.
Eğer aynı ölçüde komşusuna da uygulanacağını biliyorsa, insan en sert disiplin cezalarını çok daha istekli bir şekilde kabul edecektir.
Verdiğimiz kararlar çok daha fazla kendi durumumuza, kendi muhitimize bağlıdır ama biz bunu pek böyle sanmayız. Kafamız sadece edindiği intibalara, karşılaştığı etkileri nakletmekle yetin
Eğer nasıl biri olduğumu bilseydiniz, şu anda beni selamlarken yüzünüzde gördüğüm o tatlı, dostane gülümse kim bilir nasıl donup kalırdı dudaklarınızın kıyısında!
Ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez, sevilmeyi de, kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de istemez.