Sayfa İçeriği: Nilgün Marmara Sözleri, Nilgün Marmara Sözleri Tumblr, Nilgün Marmara Sözleri 2020, Nilgün Marmara Sözleri Onedio, Nilgün Marmara Şiirleri, Nilgün Marmara Sözleri Kısa, Nilgün Marmara Aşk Sözleri
1900'lü yıllarda yaşamış olan ve 1987 yılında aramızdan ayrılan şair Nilgün Marmara Sözlerini derledik. Bu sayfamızda yer almakta olan Nilgün Marmara Şiirlerini Twitter, Facebook gibi hesaplarınızdan paylaşabilirsiniz.
Editörün Seçimi: Öyle güzelsin ki, kuş koysunlar yoluna. (Nilgün Marmara)
Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte!..
Biz niye kendi zamanlarımızı yaşayamıyoruz ?
Niye hep başka zamanlar ve hep başka kendimiz?
Hayatın neresinden dönersen kârdır.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına?
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına?
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
“öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” bir çocuk demiş.
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?
Bütün yalnızlıklarınızın ilenci korusun çoğulluklarınızı cinnet koyun erdemin adını maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın hepiniz mezarısınız kendinizin.
Uyanıyorum küstah sözcüklerle: ey, iki adımlık yerküre senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!
Üşümüşüm... Düşlerimin üzeri açıktı.
Yüreğinizin üzerinde bir küçük kese: ölünün ve
ölümün gözünden çalınmış bir damla yaş...
Açıklayın, açıklayın haydi herşeyi, vurun baltayı bileklerime!
Cam soyunuyordu şeffaflığını azgın bir kuma...
Çirkin kokular büyüsüydü; kayıptı ama gerçek,
yayılmış bir çılgın dokuydu gök yaralarını açmış.
Çarpık bir baharda uzay değmişti bana...
Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
Şen kahkahalar ulumalar donakalmalar mı?
Üzüncün senin hangi çağrışımlara uzandı
benim eskil saatlerimde?
Tüm hücrelerinle kus cellat yargıları!
Seslen sonra övünçle bir gelecek insanlığına
oynadığın eşsiz mikalarla!
Ey, yüzleri bir babakuş gölgesine çakılmış olanlar,
Üzgün adım, ileri marş!
Yontusal bir dinginlikle sıralarım sözcüklerimi vasat bir yere
Böyle düşüş görmemiştim ölgün ve kırık çakılmış kalmıştım / gelecek zamanlı düşler çatıyordum kapladığım şuncacık yerde; / bu ölçümsüz gökyüzünde...
Unutanlardan değil hatırlayanlardandık.
Durma artık burada uysal aşık!
Ağır ağır yaklaşıyoruz eylemsizlik kıyısına.
Ödünç aldım kokunu kendi tenimde,
sen kokuyor yüzeyi bedenimin,
her gözeneği.
Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,
Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!
Yitiyor işte gözardı edilen bedenim,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
Doğramlıyım bu tiksinç vücudu beynimle!
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi.
Sartre' ye göre "intihar dünyada var olmanın bir başka yoludur."
Çünkü kişi eylem olarak ölümü seçtiğinde kendi varlığının farkına vararak, varlığının tanımını hiçlikle yapar.
Tüm hücrelerinle kus cellat yargıları!
Seslen sonra övünçle bir gelecek insanlığa oynadığın eşsiz mikalarla!
Azımsanmayacak kadar ölmüşüm!
Azımsanmayacak denli ölüyüm!
Beden kaç atom barındırıyorsa o kadar da anlam ve sembol taşır. Hücrelere çok önceden / her zaman / zaten işlemiş, işlenmiş sözcük ve arzu.
Herkes evinin önündeki çölü süpürmelidir, içerideki çölü dışarıdan sızmış olarak görüyorsa, beklesin, ağır ağır aksın kum tanecikleri, biriksin ve dışarının çölüne bitişsin, o zaman herkes yine evinin önündeki çölü süpürmeyi sürdürebilir.
Ben hakimim masum bey.
Ve gece,
uygun değildi beklemeye.
yine de bekledim.
Hayat, hep yüzünle seviştik, tersinin hatırı kaldı.
Sen günün ilk saatlerinin kırılganlığında,
şen bir yüzle doğmuştun,biliyorum.
Şiir, dairesel bir labirentte yeşil merkezden dağılan ana yolları kesen kısa keçi yolları açmaktır; üzerinden kurtlar da aşırır, tilkiler de… Sıçrama, uzun yolları kesmek amacı, çembere ulaşma duygusu ve “hasta olmayan hayvana” duyulan özlemle gerçekleştirilir.
Bombalandıktan sonra, heba kuşlarının bir bölüğü akıl ve beden yaralarını resmettirip, satamadılar.
Gerçekliğin benim düşlerimden bir ayrımı yok
Öykü anlatmak derin ve alışılmışın dışında bir din duygusuyla gerçekleştirilebilir.
Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
şen kahkahalar ulumalar dona kalmalar mı?
Üzüncün senin hangi çağrışımlara uzandı
benim eskil saatlerimde?
geçmişsiz ve geleceksiz suç sevinçleri,
deniz kıpırtılarınca yürek dalgalanmaları?
Unutuş bir kaynak olmalı,
Yeni’yi her an’a yaymak için.
Ben sana olmalıyım,
Bana sen bir kaynak.
Ey dilek koşulu aşkın; beyaz gül ve incelen oklar. Bir güz
ağacı gövdesinde kapalı gerçekleşmenin kaynağı. Güneşe
uyarlanamıyor dilek. Güz, kırmızı gülün düşmanı, el alıyor
donuk karadan kalın oklara karşı. Barışsızlık sürüyor.
Ilık bir süzülüşle
Geri dön hayat,
Bırakma yeryüzü salına
tünemiş pek kara kuşlar
Örtsün bakışımı,
Görmek acısı sürsün.
Şimdi varacağı boy sezilemez.
Solgun bir mum mavisidir belki,
belki yaşayakalan ölümdür,
bütün yanık ünlemler tekrarında!
Belki de sonsuza dek hoş görünmeye çalışanların nefreti daha derindir.
Öğretmen,
Hiçbir şeyi öğretiyordu,
Geri alıyordu çift katlı korkudan
Bilme sevincini.
Ellerim: eksik cennetim benim.
Aşk küçük bir kilimdir;
Duvarlarıyla sayılan küçük bir deniz!
...acılar da ölür...
Bir bütün yastığımız bile yoktu,
Birliktelik yüzünün görünmez tansığını
iliştirebileceğimiz.
Aşk için değildi artık uyanıklığı gecenin...
Üzgün adım, ileri marş!
"Niye başkalarının yerine
başkaları konsun? "
Sen günün ilk saatlerinin kırılganlığında,
şen bir yüzle doğmuştun,biliyorum.
Bu aklıkta, minarem mavi benim.
Işığım denize kayıyor, bir sayıklama
izleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz
insanlığa!
Akıyor su uz saydamlıklar katında,
Dirimi deliyor, zamanını ılımın...
Bu deniz, bu gök...
Bize çok, zor yine buluşmak!
Oysa ne kadar emin kendinden gece! Gören bir yetişkin... sürekli yenileyen ve yenilenen, ölümü unutmadan yaşama tutkun dinginliği genleştirerek her an duyumsatan...
Kov karaduygulu olasılığı bilincinin gücüyle
biçimleri kesikler yaratmadan tininde
Yaşamını bir çocuk başı gibi görüyor o,
Ve yazgısı saçlarını karıştıran yönü belirsiz esinti.
Ey, yüzleri
bir babakuş gölgesine
çakılmış olanlar,
Üzgün adım, ileri marş!
Sonsuz bir mevsimdi.
Şimdi gözyaşı ve endişe küplerini gizliyor aşk, kanadında.
Dilsiz şarkıcıları düşünüyorum da öylesine kendilerini kendi yağlarında kavuran varlıklar! Bıçaksız bıçakları, çölsüz çölleri, kumsuz kumluları… Çocukluğun ilk hecesi: Acı, sonraki çift hece: Doyum.
Dilleri var elbet, dilimize benzemez.
Kanımın mezarlarını her an yeniden kazan
sonsuz kokulara dayanabilir miyim?
Şimdi'nin bedeni yok,
Yontuyor geçmiş bilgisiyle
gelecek belki olur diye taşı,
taşını kokluyor
yontu dağılıyor..