Sayfa İçeriği: Milan Kundera Sözleri, Milan Kundera Sözleri 2019, Milan Kundera Aşk Sözleri, En Güzel Milan Kundera Sözleri, Milan Kundera Sözleri Anlamlı, Milan Kundera Sözleri Kısa
Çekya-Fransız asıllu olan 92 yaşındaki ünlü yazar Milan Kundera Sözlerini bir araya getirdik. Sizler de hoşunuza giden En Güzel Milan Kundera Sözlerini Twitter, Facebook gibi hesaplarınızdan paylaşabilirsiniz.
Editörün Seçimi: Şimdiki zamanı kat ederken gözlerimiz bağlıdır. (Milan Kundera)
Gerçekten de, gündüz okunsun diye yazılmış kitaplar vardır, bir de sadece geceleri okunabilecek olanlar.
Yalnızlık: Bakışlardan kurtulmanın tatlı rahatlığı.
“Yükümüz ağırlaştıkça canımız dünyaya yaklaşır, daha gerçek ve daha güvenilir olur.”
Çünkü herkes ilgisiz bir evren içinde görülüp işitilmeden yok olup gideceği düşüncesiyle acı çekmektedir. Bu yüzden, daha vakit varken, kendisini sözcüklerden oluşan bir evrene dönüştürmek ister.
Cennete duyulan özlem, insanın insan olmaya duyduğu özlemdir. (Milan Kundera)
"Kitapları gündüz kitapları, gece kitapları diye ikiye ayırmaya orada başladım," ... "Gerçekten de, gündüz okunsun diye yazılmış kitaplar vardır, bir de sadece geceleri okunabilecek olanlar."
Ağlama! ağlat ki, kıymetini bilsinler.
Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.
İktidar sizi nereden yaralıyorsa, orası sizin kimliğiniz olur.
Ardımızda bıraktığımız zaman daha geniştir, bizi geri dönmeye çağıran ses daha karşı konulmazdır. Bu deyişte keskin gibi bir hava var, ama yanlış. İnsan yaşlanır, sonu yaklaşır, her an gitgide kıymetlenir ve anılarla kaybedecek zaman yoktur. Nostaljinin; matematik çelişkisini anlamak gerekir, ilk gençlikte yaşanan hayatın hacmi tamamen anlamsızken nostalji en güçlü noktasındadır.
Kiminle güldüğünü unutabilirsin; ama kiminle ağladığını asla .
Ağlama! Ağlat ki, kıymetini bilsinler.
Ben ağlarken yanımda yoksan, Ben gülerken gölge yapma.
Hiç kimse araba kullandıramaz bana. Kazalardan ödüm patlar! Öldürmese bile yaşam boyu iz bırakır kazalar!
Hayat bir kere yaşandığı için yargılanamaz. Milan Kundera
Gitgide daha çok üniversite, gitgide daha çok öğrenci olacak bizim toplumumuzda.
Bir toplum zenginse, bireylerin elleriyle çalışmalarına gerek yoktur; kendilerini zihin ve ruh etkinliklerine adayabilirler.
Kendisinden başkasını düşünmeyen hiçbir ise yaramaz.
Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.
"Hepimiz unutmak için hızlanır, hatırlamak için yavaşlarız!"
Belki de sevemememizin nedeni çok sevmek istememiz, yani karşımızdaki kişiden hiçbir istekte bulunmaksızın, ondan onunla birlikte olmaktan başka bir şey istemeksizin kendimizi ona verecek yerde ondan bir şey (aşk) talep etmemizdir.
"Ama insanlar birbirlerini sık sık görünce tanıdıklarını sanıyorlar"
Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti, o zamandan beri bu yarılar birbirini arayarak dünyanın dört bir bucağında gezinip durdular. Aşk kaybettiğimiz yarıyı özleyişimizdir işte.
“Bu dünyada her şey önceden affedildiği için her şey yasaklıdır.”
“Ülkenizde yasaklı tek bir kitabınız olması, üniversitelerimizden çıkan milyarlarca sözcüğün size yasaklı olmasıdır.”
“Bir aşk unutulmaz olacaksa eğer, küçük rastlantılar Assissili Francis’in omuzlarına konan minik kuşlar gibi hemen o an kanat çırpa çırpa gökten aşağı doğru süzülmelidir.”
Bazıları bir anaforda döne döne ölüp gider, bazıları da bir çağlayandan düşerek ezilirler. İşte böyleleri (ki ben de onlardan biriyim), içlerinde her zaman yitirilen halkanın gizli özlemini saklarlar, çünkü bizler her şeyin bir çember biçiminde döndüğü bir evrenin sakinleriyiz.
"Yaşam" sözcüğü sözcüklerin kralıdır. Daha başka önemli sözcüklerin çevresini sardığı bir kral sözcük.. "Serüven" sözcüğü, "Gelecek" sözcüğü ve "Umut" sözcüğü..
Düşler, aynı yaşamın farklı dönemleri arasında kabul edilemez bir eşitliği dayatır insana. İnsanın hiç yaşamadığı şeyler arasında eş düzeyli bir eş zamanlılığı dayatır, ayrıcalıklı durumunu yok sayarak şimdiki zamanın varlığını yadsır.
Ve gerçekte, toplumların gelişip ilerlemesinin Tanrı’nın bir iradesi olduğuna da düşünüyordum. Hem Tanrı’ya hem de komünizme inanmanın olanaklı olduğunu, bunların uzlaşan şeyler olduklarını düşünüyordum.
Herkesin doğru olduğuna inandığı inançları taşımaya hakkı vardı.
Yoldaşlar kilise yanlısı bir kişinin gençliğimizi eğitmeyeceğini söylemekte elbette haklılar.
Anlamaya çalışın lütfen beni, tamam mı?
Eğer bir ülke bağımsız değilse ve hatta bağımsız olmayı da istemiyorsa, acaba hâlâ onun uğruna ölmeye hazır biri olacak mı?
Ben ağlarken yanımda yoksan, ben gülerken gölge yapma.
İçinde yaşadığı yeri terk etmek isteyen kişi mutsuz kişidir.
Doktor olsaydım, ona şu teşhisi koyardım: "Hasta nostalji yetersizliğinden rahatsız."
Ben ağlarken yanımda yoksan, ben gülerken gölge yapma.
İktidar sizi nereden yaralıyorsa, orası sizin kimliğiniz olur.
Evet, mutluluk yinelenmeye duyulan özlemdir, dedi Tereza kendi kendine.
Yaşadığı yeri terketme arzusundaki insan mutsuz bir insandır.
Ardımızda bıraktığımız zaman daha geniştir, bizi geri dönmeye çağıran ses daha karşı konulmazdır. Bu deyişte keskin gibi bir hava var, ama yanlış. İnsan yaşlanır, sonu yaklaşır, her an gitgide kıymetlenir ve anılarla kaybedecek zaman yoktur. Nostaljinin; matematik çelişkisini anlamak gerekir, ilkgençlikte yaşanan hayatın hacmi tamamen anlamsızken nostalji en güçlü noktasındadır.
Yürekli olan tehlikeyi önemsemez.
Yüreklilik dediğin ne ? Gerçekleri görmenizi engelleyen bir yanılsama belki de...
Sen ve ben ayrı boyutlarda yaşıyoruz. Sen benim yaşamıma Lilliputların ülkesine ayak basan Güliver gibi girdin.
Kişinin kendini evden sokağa atması gibi, yaşamından atlayıp çıkmak istiyordu.
Seninle birlikte olmaktan ne kadar mutluyum bilemezsin.
"Aşk, çiftleşme arzusunda duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur ."
Gelecek kimsenin umurunda olmayan, ilgisiz bir boşluktur, geçmiş ise yaşam doludur, kızdırır, başkaldırtır, yaralar, o kadar ki, bu yüzden onu yok etmek ya da yeniden yaratmak isteriz. Geleceğe egemen olmak istemenin nedeni, geçmişi değiştirecek güce sahip olmaktan başka bir şey değildir.
İlk ihanet onarılmazdır. Başka ihanetlerden oluşan bir zinciri harekete geçirir ve bunlardan her biri bizi ilk ihanetimizden uzaklara, daha uzaklara götürür.
Başkalarıyla olan ilişkilerimizin kaçta kaçının duygularımızın sonucu, kaçta kaçınınsa bireyler arasındaki sürekli güç oyunu tarafından belirlenmiş olduğunu hiçbir zaman kesinlikle saptayamayız.
Onu bu kadar huzursuz kılan şeyin, düşün, şimdiki zamanı silip atması olduğunu düşünüyor. Çünkü içinde yaşadığı zamana öyle sıkı sıkı sarılır ki, karşılığında dünyayı verseler, onu ne geçmişle ne de gelecekle değiştirir.
Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o kadar yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek, daha içten olur..
Belki de sevemememizin nedeni çok sevmek istememiz, yani karşımızdaki kişiden hiçbir istekte bulunmaksızın, ondan, onunla birlikte olmaktan başka bir şey istemeksizin, kendimizi ona verecek yerde, ondan bir şey (aşk) talep etmememizdir.
“Çözülmenin batışında her şey nostalji ışığında aydınlanır.”
“Birbirimizi neden rahatsız ettiğimizi hiç bilmeyeceğiz, bizi neyin kibarlaştırdığını ya da aptallaştırdığını da. Kendi hayalimiz en büyük gizem.”
“Çünkü merhametten daha ağır bir şey yoktur. Kişinin kendi acısı bile, bir başkasının acısını, tahmin edilen ve binlerce kez yankı bulan acısını hissetmek kadar ağır değildir.”
Mütevazi bir adamım ben, yalnız bırakılmış, hüzünlü bir kişiyim. Günden güne yaşlanıyorum. Ve sana şunu söyleyebilirim ki, bu hiç de hoş değil.
Bir gün kendi kendine sordu: ortak hayatlarından ona kalan bu azıcık anıyı toplasa, bu ne kadar zaman ederdi? Bir dakika mı? İki dakika mı?
Mantıklı olmak istemiyordu. Ölçülü davranmak istemiyordu. Ölçüp biçmek istemiyordu, mantık yürütmek istemiyordu. Tutkunun, tanım olarak aşırılık olduğunu bildiğinden tutkusuna hayrandı. Başı dönüyordu coşkudan, bu baş dönmesinden kurtulmak istemiyordu.
İnsanlar genellikle dertlerinden kaçmak için geleceğe sarılırlar.
... bütün geçmiş hayatını nasıl değerlendiriyordu: bir hata olarak mı, bir bozgun olarak mı?
Gündüz okunsun diye yazılmış kitaplar vardır, bir de sadece geceleri okunabilecek olanlar."
Hayatları felakete dönenler, suçlu avına çıkarlar.
Kadın erkek eşitliği hiçbir zaman sağlanamaz. Çünkü terkedilen bir kadının canı, erkekten daha fazla acır.