Güzel Sözler
Mobil uygulaması yayında
Ücretsiz

Mehmet Emin Yurdakul Sözleri

Sayfa İçeriği: Mehmet Emin Yurdakul Sözleri, Mehmet Emin Yurdakul Şiirleri, Mehmet Emin Yurdakul Sözleri 2019, Mehmet Emin Yurdakul Özlü Sözleri, Mehmet Emin Yurdakul Özlü Sözleri, Mehmet Emin Yurdakul Sözleri Twitter

Şair olan ve bir zamanlar milletvekilliği de yapmış olan 1900'lü yıllarda yaşamış Mehmet Emin Yurdakul Sözlerini bir araya getirdik. Beğendiğiniz Mehmet Emin Yurdakul Şiirlerini sosyal mecralarınızdan da paylaşabilirsiniz.

Mehmet Emin Yurdakul Sözleri

Editörün Seçimi: Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et; unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. (Mehmet Emin Yurdakul)


Benim kanaatimce şiir, güzellik için olmakla birlikte, iyilik içindir de. Onu sazı, tabiat aşkı dile getirmek olduğu kadar, insanlığın elemlerini de dile getirmekle vazifelidir. Şairin altun kadehlerindeki şaraplar, yalnız gençliğin aşk hummaları ile yanan dudaklara değil, bütün insanlığın ızdırap ve elemle kuruyan ağızlarına da akıtılmalıdır.


Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.


Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. / Mehmet Emin Yurdakul


Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evladı evde durmaz giderim.


Lakin bizler bu hakları unuttuk,
Kadınlığı hayvanlıkla bir tuttuk,
Ninen gibi sana dahi hor baktık;
Seni dahi garip, yoksul bıraktık!...


Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur! Kalbim, özüm iman ile doludur!


Ey eski dünya, ölünceye kadar tatlı bir azab içinde kal.


Ah yoksulluk, ah babasız çocuklar!..


Napolyon'un Saint Helena adasının sahilinde bastonuyla kumların üzerine yazdığı yazılarda; "Dünya şimdi dalgalar gibi hürdür!" kelimeleri tahayyül edilmiş.


Vatan ve milletleri yaşatan hak ve hürriyetin şehitleri değil midirler?


Evet onlar sokakları genişlettiler; lakin kafaları daralttılar. Yolları aydınlattılar; lakin fikirleri karanlıklar içinde bıraktılar. Zekanın çiçeklerini esaretin yılan nefslerine zehirlettiler; ruhun aşklarını istibdadın sırtlarına parçalattılar. Garpten şarka belki birçok şeyler getirdiler: lakin buradan en mukaddes ve aziz ber şeyi çaldılar ki o da milletlerin hürriyyet ve istiklalidir.


Ey eski dünya, ölünceye kadar tatlı bir azab içinde kal.


Ah eğer siz de vatan aşkını, kahramanlık rüyasını inkar ediyorsanız, sizlerin nazarlarında da hürriyet için dökülen kanların, gözyaşlarının değeri yoksa; eğer sizler de, zafer taklarını, şeref heykellerini taş ve tunç yığınlarından ibaret görüyorsanız, siz de tarihleri yaratan, vatanları yaşatan, büyük kahramanlara karşı hürmet etmeyecekseniz artık sonu gelen dünya baharları, çiçekleri; göklerin güneşleri, yıldızları; kainatın güzellikleri, zenginlikleri, her şey tabiatın acı bir gülüşü ve zehirli bir istihzasıdır. Artık insaniyyetin aşk ve rüyaları birer efsane, hak ve adalet fikirleri birer yalandır.


Ey hakimler, haksız hüküm mülke bir top güllesinden yamandır;
Bir yüreği kaybeylemek bir tabyadan daha büyük ziyandır.


Ey Türk vur, vatanın bakirlerine
Günahkar gömleği biçenleri vur
Kemikten taslarla şarap yerine
Şehitler kanını içenleri vur.


Genç çağdaydım, kendimi bir dikenli yolda buldum;
Hıçkırıklar işittim, gül ve bülbül bağlarından.
Felâketler topladım, Anadolu dağlarından;
Uzun sazlı Âşıklar diyarında şair oldum.


'Sen kalbsizsin; hani senin gençliğin hayatı?
'Aşklarım mı? Bir nefeste solabilen bu şeyler,
'Bir yanar-dağ ateşiyle kömür gibi karardı;
'Şimdi ise yerlerinde bir sıtmalı yel eser.


Bana yirmi yaşımda ateş saçan bir sevdâ,
İlk şi'rime altundan kanad veren o hulyâ
Ak saçlarım altında yine alev saçacak.


Kinler için karalar bağlayan,
Zevkler için zelil, sefil ağlayan,
Acı gören, cefa çeken, ezilen,
Irzdan başka her şeyini veren sen!


Sefilciğin yırtık pırtık bir uruba sırtında;
Görünüyor gibi idi vücudunun her yeri.
O çatlamış, mosmor olmuş dudakları altında
Birbirine vuruyordu beyaz, güzel dişleri.


Gülüyordu; Mavi göğe, bulutlara göllere;
Gülüyordu: Minareye, kiliseye, her yere;
Gülüyordu: Akan suya, uçan kuşa, çiçeğe;
Gülüyordu: Yangınlara, hançerlere, her şeye.


Tüy ürperten bir ölümün önünde!..
Zira mülkte adalet yok, hürriyet yok, hukuk yok;
Hükümette haksızlık çok, ahaliye zulüm çok.


Dünyanın hiçbir yerinde istiklalsiz bir saadet var mıdır? Hürriyyetin doyuracağı zevki arzın bütün altın madenleri verebilir mi? Zincir elmas ve inciden olsa bile bunu bir insan kabul edebilir mi?


Artık hayatın lezzeti kalmamıştır ve ölümün kucağına bir sevgilinin kollarına atılır gibi teslim olmak zamanı gelmiştir.


Ey vatanın ufkunda ıslık çalan baykuş ses! Lanet sana, sus, boğul; kahkahanı artık kes!..


Haksızlıklar en beyinsiz cahillere fikir verir.


Bugün şarkın bütün çocukları da yine senin Shakespeare'inin bir sözünü tekrar ediyor: "Sezarların yırtıcı kaplan olmaları Romalıların korkak bir sürü olduklarını anladıkları içindir; eğer Roma'da korkak geyikler olmasaydı, onlar kaplan olamazlardı" diyorlar


Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.


Ben bir küçük çocukken bir zavallı sefildim;
Ömrün ağır yumruğu beni dahi inletti;
Kopardığım feryâdı yine bana dinletti;
Çok vakitler hiç kimse sormadı ki: Ben kimim? ...


Zira senin yedi kat surlu büyük sarayın,
Dört yanını kuşatan hafiyeler alayın,
O ateşin, demirin,
O zindanın, sürgünün cehennemin, her şeyin...


Hem dünyada en birinci borç değil mi her kula,
Bir tohumu fidan yapmak, fidanı da bir orman?..
Eğer böyle olmasaydı, ne kalırdı oğula;
"Mirâsımı artır" diye öğüt veren atadan?..


Git evladım, yıllarca ben oğulsuz kalayım;
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım!..
Haydi oğlum, haydi git;
Ya gazi ol, ya şehit!..


Ben oyum ki, tellerini haykırttığım milli saz
Beş bin yıllık mermerlere, kemiklere can verir
Ve bir fatih kılıcından büyük zafer gösterir.


Böyle güzel bir alemde ağlamak mı?..
Ağlamak!..
Zira bizim hayatımız, baharına ermedi.
Hürriyetin hiçbir dalı bize yemiş vermedi.
Bilmez misin, zincir sesi işitilen bir toprak


Her zaman hak kuvvete, aşk kine galebe çalar; hürriyyetin kılıcı önünde hırs ve gururun çelik topları susar; granit kaleleri yıkılır. Anlatır ki tehlike ve ölümleri tahkir ederek fırtınaların kanatları altında, girdapların derin suları üstünde zaferin sahillerine doğru yelkenlerini açan bir gemi varsa o da mefkure kahramanlarının teknesidir. Yenilmez bir armada varsa o da alnında rüyanın alevini, kalbinde aşk ve imanın ateşini taşıyandır.


Vatan ve milletleri yaşatan hak ve hürriyetin şehitleri değil midirler?


Yazık,sana ağlamayan şiire;
Yazık,sana titremeyen vicdana.


Artık hayatın lezzeti kalmamıştır ve ölümün kucağına bir sevgilinin kollarına atılır gibi teslim olmak zamanı gelmiştir.


Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et!
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir...


Ey arz bizi yutmak için neden açılmıyorsun?


Ben bir Türk'üm dinim, cinsim uludur.


İnsan güler, toprak güler, deniz güler, gök güler,
Ve her kardeş, "Ben dünyayı, ben hayatı severim;
İsterim ki benim ümit, sevinç dolu günlerim
İşte böyle parıldasın, işte böyle aksın!" der.


Sen de Yorum Yap veya Sözünü Yaz