Sayfa İçeriği: Max Stirner Sözleri, Max Stirner Sözleri 2020, Max Stirner Sözleri Kısa, Özlü Max Stirner Sözleri, En Anlamlı Max Stirner Sözleri, Max Stirner Sözleri Twitter, Güzel Max Stirner Sözleri
Asıl adı Johann Kaspar Schmidt olan ve herkes tarafından Max Stirner olarak bilinen Max Stirner Sözlerini derledik. Bu sayfamızda yer almış olan Özlü Max Stirner Sözlerini sosyal mecralarınızdan paylaşmayı unutmayın!
Editörün Seçimi: Erk ve şiddet sadece bendedir. Yani güçlü ve şiddetli olandadır. (Max Stirner)
Kötü kişiden kurtulundu, kötülük kaldı.
İnsanlar uzun süre hakikate sahip olduklarını sayıklamakla yetindiler, oysa hakikate sahip olabilmek için önce kendilerinin hakiki olmalarının gerekip gerekmediğini ciddi olarak düşünmediler. / Max Stirner
«Cinler yaşıyor!»Dünyaya şöyle bir göz gezdir ve söyle, her nesnenin içinden bir cin seni seyretmiyor mu. Şu ufacık ve sevimli çiçekten gelen ses, ona bu muhteşem güzellikteki şekli veren Yaradanın sesidir; yıldızlar, kendilerini dizen tinin haberini müjdeliyor, dağların tepelerinden aşağıya doğru yücelik tini esiyor, çağlayan sular özlemin tinini haber ediyor ve - insanların ağızından milyonlarca hayalet konuşuyor. İsterse bütün bu dağlar çöksün, çiçekler solsun, yıldızlar dünyası yıkılsın, insanlar ölsün - nedir görünürdeki bu cisimlerin batması? Göze görünmeyen tin ebedi olandır!
Belki şu sıralar Hess’in penceresinin önünden çocuklar bir arkadaşlık oyunu için biraraya koşuyorlardır; Hess, onlara baktığında eğlenceli egoist birlikler görecektir. Belki Hess’in bir arkadaşı ya da sevgilisi vardır; o zaman bir kalbin diğer bir kalbi nasıl bulacağını bilebilir ve karşılıklı zevk almak için ikisinin de nasıl egoistçe birleştiğini ve her ikisinin de doya doya zevk alacaklarını bilebilir. Belki de sokakta bir-iki arkadaşıyla karşılaşacak ve şarap içmeye çağrılacaktır; sevgiye hizmet etmek için mi onlarla gidecek yoksa zevk alacağını düşündüğü için mi onlarla birleşecek ?
Hiçbir şey benden üstün değildir!
Çünkü bir kaçığın, kaçıklığının merkezine ulaşmasından daha ciddi bir şey yoktur: bu noktada duyduğu heyecandan dolayı asla hafife alınmamalı (bkz. tımarhaneler)
Delilerle aynı eve kapatılmış olmanın ne kadar tüyler ürpertici olduğunu anlamak için, zamanımızın günlük gazatelerini okumak ve dar kafalıların söylediklerine kulak kabartmak yeterlidir.
Dışardan gelen mekanik darbeler etki yapamayınca, içerde oluşan kimyasal gerilimler akıl almaz olaylara zemin hazırlar.
Sen kaçıksın en insan! Kafanda bir tahta eksik! Görkemli hayaller içinde yüzüyorsun ve varolduğuna inandığın bir tanrılar dünyası, seni çağıran bir tin diyarı, sana göz kırpan bir ideali resmediyorsun. Senin bir saplantın var!
"İnsanın ruhu zedelendikten sonra bütün dünya onun olsa, her yeri, her şeyi ele geçirse neye yarar?"
Ben hiçbir hak istemiyorum, bu nedenle de hiçbir hak tanımaya mecbur değilim. Elde etmeye muktedir olduğu elde ederim. Elde edemediğim benim hak alanım dışındadır. / Max Stirner
Haklı ya da haksız olduğumu yargılayan benim, benden başka bir yargıç yoktur. / Max Stirner
Kendisine sahip olmak için başkalarındaki irade eksikliğine bel bağlayan, başkalarının yarattığı bir şeydir. Efendi kölenin yarrattığı bir şeydir. İtaat sona ererse, efendilikte sona erer. / Max Stirner
Hiçbir şey özgünlüğümü aşamaz! / Max Stirner
Sen kaçıksın be adam! Kafasında büyük şeyler ve tanrılar dünyası kuran ve kurduklarına da inanan sen, hayaletler ülkesi kurup kendini onlara karşı vazifelendiriyorsun, oysa o, sana el sallayan bir idealdir. Senin saplantın var! / Max Stirner
Tanrının da insanlığın da işi kendilerine dayanmaktadır, kendileridir. Benim meselem de benim. Tanrı gibi her şey ve hiçim, biriciğim. / Max Stirner
Biricik olduğumu bildiğim andan itibaren kendimin sahibiyim. Kendine sahip kişi ancak biricikleştiğinde yaratıcı hiçliğine, doğduğu yere geri döner. İster Tanrı olsun ister insan, benden yüksek her canlı biricik olma duygumu zayıflatır ve ancak bu bilincin güneşi karşısında söner. Kendi meselemi biricikliğim üzerine kurarsam, o zaman meselem kendi yaşamını kendisi yaşayan geçici ve ölümlü bir yaratıcının meselesidir. Dolayısıyla ben şunu söyleyebilirim: Meselemi hiçe bıraktım.
Eğer Tanrı ve insanlık, sizlerin de doğruladığı gibi, bir bütünlük iseler, benim de onlardan eksik bir yanım yok ve "boş" olduğuma dair bir şikayetim de yok. Ben hiçim derken, boş olduğumu söylemiyorum, bizzat yaratıcı bir hiçim, bir yaratıcı olarak her şeyi yaratan bir hiç.
Tepeden tırnağa kadar benim olmayan her işe uğurlar olsun! Sizce benim işim en azından "iyi bir iş" olmalıdır? Nedir iyi iş, kötü iş! İşim demek zaten ben demek'im. Ve ben ne iyiyim, ne de kötü. İyinin de kötünün de benim için hiç bir anlamı yoktur. Tanrının işi, insanlığın işi, gerçeğin işi, iyinin işi, doğrunun işi, özgürlüğün işi ve daha niceleri. Bunların hiçbiri benim işim değildir, benim işim sadece benim olandır ve o genel değil, biriciktir, benim gibi. Hiçbir şey benden üstün değildir!
Ben hiçbir hak istemiyorum, bu nedenle de hiçbir hak tanımaya mecbur değilim. Elde etmeye muktedir olduğu elde ederim. Elde edemediğim benim hak alanımın dışındadır.”
Ben, halklar ve insanlık ölünce doğarım. Sen ey çilekeş Alman halkım – nedir acın, istırabın? Canlanamayan bir düşüncenin acısıdır seninkisi. Daha horoz ötmeden kaybolan hayaletin acısıdır. Yine de kurtuluşun ve mutluluğun hasretini çeker bu hayalet. Kal
Benim eylemlerimi komuta etmek, nasıl davranmam gerektiğini söylemek ve bunu yönlendirecek bir yasa oluşturmak hiç kimsenin üstüne vazife değildir.
Beni hiçbir şey aşamaz!
Benim soyum benim, Ben normsuz, yasasız ve örneksizim.
Biricik bir sözcüktür ve bir sözcüğün altında düşünülecek bir şey olmalıdır, bir sözcük düşünce içermelidir. Oysa biricik düşüncesiz bir sözcüktür, düşünce içermez.
Gerçeğin kriteri benim, ben ise bir düşünce değilim, düşüncenin üstündeyim yani söylenemez bir şeyim.
Devlet, kendi şiddetine hukuk; bireyinkine ise suç adını verir
Ben kimseden hak talep etmiyorum. Bu yüzden kimsenin hakkını kabul etmem gerekmez.
Kendisine sahip olmak için başkalarındaki irade eksikliğine bel bağlayan, başkalarının yarattığı bir şeydir. Efendi kölenin yarrattığı bir şeydir. İtaat sona ererse, efendilikte sona erer.
Sen kaçıksın be adam! Kafasında büyük şeyler ve tanrılar dünyası kuran ve kurduklarına da inanan sen, hayaletler ülkesi kurup kendini onlara karşı vazifelendiriyorsun, oysa o, sana el sallayan bir idealdir. Senin saplantın var!
Tüm alçaklıklar Tanrı adına yapılmadı mı, tüm kanlı idam sehpaları Tanrı adına kurulmadı mı, insanlar yakılmadı mı, zındıkları öldürmek için mahkemeler ve engizisyon onun adına kurulmadı mı, bütün aptallaştırma çalışmaları onun adına yapılmadı mı ve günümüzde bile çocukların hassas ruhları dinsel eğitimle Tanrı adına zedelenmiyor mu [kelepçelenmiyor mu?] Kutsal yeminler onun adına bozulmadı mı ve her gün misyonerler ve karabaşlar diyar diyar dolaşıp Yahudileri, Paganları, Protestanları ya da Katolikleri (vb) kendi atalarının dinine ihanet etmeye teşvik etmiyorlar mı – Tanrı adına?
Çocuğun, kendini meşgul edecek nesneleri yoksa, canı sıkılır, çünkü henüz kendisiyle ilgilenmesini bilmez.
Çocukluğumuzun en güzel günleri usa karşı aldırmazlık içinde geçti.
Ben meselemi hiçe bıraktım.
Kutsalın karşısında, insan tüm cesaretini ve güçlü olma duygusunu kaybeder :Davranışları güçsüz ve itaatkardır,. Oysa hiçbir şey kendi başına kutsal değildir, ona kutsallık payesini veren BEN 'im, BENİM sözüm, BENİM kararım, BENİM diz çöküşüm, kısacası BENİM--vicdanimdır....
Ben başkasına hizmet etmek zorunda olduğumu, ona bir şeyler borçlu olduğumu, kendimi "feda etmekle", kendimi "adamakla", bir şey için "coşkuya kapılmakla" görevli olduğumu sandığım için, kendimden yararlanmanın zevkine varamıyorum.
Ben her şeyi kendimle bağlantılı düşünürüm.
Bir insan ne ise, şeyleri öyle kullanır. "Sen dünyaya nasıl bakıyorsan, dünya da sana öyle bakar."
Şimdi artık o denli dinselleşmişiz ki, 'mahkeme jürisi' Bizi ölümle yargılıyor ve her hizmetçi polis iyi bir Hıristiyan olarak 'görevine başlama yeminiyle' Bizi deliğe tıkıyor / Max Stirner
Biricik bir sözcüktür ve bir sözcüğün altında düşünülecek bir şey olmalıdır, bir sözcük düşünce içermelidir. Oysa biricik düşüncesiz bir sözcüktür, düşünce içermez. / Max Stirner
Hakikat bir - yaratıktır. / Max Stirner
Hazmet kutsal ekmeği ve kurtul. / Max Stirner
Ben kimseden hak talep etmiyorum. Bu yüzden kimsenin hakkını kabul etmem gerekmez. / Max Stirner
Büyükler neden büyüktür, bilir misiniz? Biz, dizlerimizin üstüne çökmüşüz de ondan. Artık kalkalım! / Max Stirner
Sen hakikati ararken, kalbin neyi özlemekteydi ki? Efendini! / Max Stirner
Hiçbir şey beni aşacak yücelikte değildir! / Max Stirner
Gerçeğin kriteri benim, ben ise bir düşünce değilim, düşüncenin üstündeyim yani söylenemez bir şeyim.
Biricik bir sözcüktür ve bir sözcüğün altında düşünülecek bir şey olmalıdır, bir sözcük düşünce içermelidir. Oysa biricik düşüncesiz bir sözcüktür, düşünce içermez.
Benden aşağı her gerçeği beğenirim ; benden yüksek ve ona göre yaşamam gereken bir gerçekse tanımıyorum. Bence gerçek yoktur, çünkü hiçbir şey benden üstün değildir!
Erk ve şiddet sadece bendedir yani güçlü ve şiddetli olandadır.
Bilginin istem olarak doğabilmesi ve özgür kişi olarak kendisini hergün yenilemesi için ölmesi gerekiyor.
Büyükler neden büyüktür, bilir misiniz? Biz, dizlerimizin üstüne çökmüşüz de ondan. Artık kalkalım!
Dünyaya gelmek bir şans meselesidir, bu şans herkesin yüzüne gülmez. Çok çekici, büyüleyici, kazanmadan elde edilen bu şans neredeyse hoş bir mucize kadar caziptir. Bu şans benim mülkiyetimdir. »Hiçbir şey benden üstün değildir«, çünkü her şey benim mülki
Erk ve şiddet sadece bendedir yani güçlü ve şiddetli olandadır.
Hakikat, sevgili Pilatus, Tanrı’dır ve hakikati arayan herkes Tanrı’yı arar ve över. Tanrı nerede yaşar? Kafanda; başka nerede yaşayabilir ki?
Haklı ya da haksız olduğumu yargılayan benim, benden başka bir yargıç yoktur. Başkaları sadece benim hakkımı onaylayıp onaylamadıklarını ve bunun onlarca da haklı olup olmadığını yargılayabilirler.
Sahip olma hırsı bir insana hükmediyorsa, o insan, bu efendinin emirlerine itaat etmek zorundadır ve günün birinde iyi yürekliliğe kapılınca bu ona bir istisna gibi görünmez mi tıpkı dindar inançlıların bazen Tanrı'nın yönetiminden çıkıp “şeytanın” hünerlerine aldanmaları gibi? Demek ki sahip olma hırsı taşıyan ve açgözlü insan Kendine-Sahip-Olan değildir, hırsının esiridir ve efendisi için yapmadan kendisi için yapamaz, - tıpkı Tanrı'dan korkan gibi.
Gerçeğin kriteri benim, ben ise bir düşünce değilim, düşüncenin üstündeyim yani söylenemez bir şeyim.
Bilginin istem olarak doğabilmesi ve özgür kişi olarak kendisini her gün yenilemesi için ölmesi gerekiyor.
Belki şu sıralar Hess’in penceresinin önünden çocuklar bir arkadaşlık oyunu için bir araya koşuyorlardır; Hess, onlara baktığında eğlenceli egoist birlikler görecektir. Belki Hess’in bir arkadaşı ya da sevgilisi vardır; o zaman bir kalbin diğer bir kalbi nasıl bulacağını bilebilir ve karşılıklı zevk almak için ikisinin de nasıl egoistçe birleştiğini ve her ikisinin de doya doya zevk alacaklarını bilebilir. Belki de sokakta bir-iki arkadaşıyla karşılaşacak ve şarap içmeye çağrılacaktır; sevgiye hizmet etmek için mi onlarla gidecek yoksa zevk alacağını düşündüğü için mi onlarla birleşecek ?
Benim Hiç’im gözle görünen, elle tutulan bir Varlıktır. Üstelik kırıcı olan bu Hiç, vakumu dolduracak kadar da yapıcıdır. Dünya benim dünyamdır, gerisi yalan. Hiçbir amacım yok benim, neredeyse bir bitki kadar yalın ve yaşam doluyum. Ancak benim bir mülkiyet düşkünü oldugumu sanmayın -bunu da ısrarla söylüyorum. Her düşkünlük beni tiksindirir. Meselemi Hiç’e bıraktığım için, hiçbir tutku umurumda değil. Ben tutkuların kölesi değil, efendisiyim. Beni var eden benim, çünkü benim nedenim benim. Kimse benden sorumlu değil ve kimseden’de ben sorumlu değilim. Bununla özgür olduğumu söylemiyorum, özgürlük kölelerin bir arzu ve tutkusudur, ben özgürlüğün nesnesi olacak kadar nesneci değilim. Özgürlük benimle birlikte doğdu ama ben başkaları gibi özgür olmaya mahkum değilim. Ben özgürlükten de arındım. Ben Biricik’im.
Hazmet kutsal ekmeği ve kurtul.
Hiçbir şey, önünde, kendimi alçaltmamı gerektirecek bir yücelikte değildir!
Gene de olmak istediğinizden farklı kişiler olmaya zorlandığınız halde, çevrenize tekme tokat girişmiyorsunuz.
Ben dünyayı sevmiyorum, çünkü onu yok ediyorum, tıpkı kendimi yok ettiğim gibi.
Dünyada artık "hakikati teşhis etmek mümkün değildir", her şey birbirinin tersini gösterir, düşünceler arasında fark yoktur (iyi ve kötü birbirinin aynıdır; örneğin birinin iyi dediğini öteki kötü bulur); bu durumda "hakikati" bulmak olanaksızdır.
"Yazıklar olsun, yalnızca kendini düşünene!"
Kendi davasını bizim üzerimize yıkmak isteyen herkesi bir bir ele alıp, onun aslında bizi değil de kendini önemsediğini, bizim iyiliğimizi değil de kendi iyiliğini amaçladığını kanıtlamaya gerek duymuyorum.
Zenginlerin varolmaları yoksulların suçudur.
Hiçbir şey özgünlüğümü aşamaz!
Ben hiçbir hak istemiyorum, bu nedenle de hiçbir hak tanımaya mecbur değilim. Elde etmeye muktedir olduğu elde ederim. Elde edemediğim benim hak alanımın dışındadır.
Kendime sahibimdir, dolayısıyla kendimi kullanırım ve kendi kendimden yararlanırım. Buna karşılık, gerçek Ben’imi bulmam gerektiğini, Ben’de gerçek Ben’in değil de İsa’nın ya da başka tinsel, yani düşsel Ben’in, örneğin gerçek insanın, insanın özünün vb. yaşadığını düşündüğüm sürece, Ben’imden hiçbir zaman zevk alamam.
Sen ey çilekeş Alman halkım – nedir acın, ıstırabın? Canlanamayan bir düşüncenin acısıdır seninkisi. Daha horoz ötmeden kaybolan hayaletin acısıdır. Yine de kurtuluşun ve mutluluğun hasretini çeker bu hayalet. (...) Kal selametle milyonların rüyası, çocuklarının binyıllık despotu, kal selametle! Yarın seni mezara taşıyacaklar; ve çok yakında kardeşlerin, diğer halklar, ardından gelecek. İşte o zaman insan alemi gömülmüş olacaktır. Ve ben, kendimin sahibi ben, onun gülen kalıtçısıyım!
Bazı görüntülerin içinden ortaya çıkan özler, kötü özlerdir; bazılarının içinden ise iyi özler ortaya çıkar. Örneğin, insanın duygu dünyasının özü sevgidir, insan iradesinin özü iyilik, düşünce gücünün özü hakikattir, vb.
Sen Karun kadar zengin olsan da, yoksulluk ve açlıktan nefesin koksa da, burjuva devleti buna karışmaz, bu Senin meselendir; yeter ki “uysal” ol.
"İnsanın ruhu zedelendikten sonra, bütün dünya onun olsa ele geçirse, neye yarar?"
Zaten insanlarda sevilecek ne vardır ki, hepsi "egoisttir" ve hiçbiri kendinde insan, yani salt tin değildir. Hıristiyan sadece tini sever, ama gerçekten salt tin olan kişi nerde ki?
Benim haklı olup olmadığım konusunda benden başka kimse karar veremez, haklı ya da haksız olduğumu yargılayacak olan Benim. Benden başka bir yargıç yoktur. Başkaları sadece benim hakkımı onaylayıp onaylamadıkları, onlarca da haklı olup olmadığım konusundaki yargılarını ve kararlarını bildirebilirler.
Kişi olarak hiç kimse diğerinden farklı değildir, ama gene de kişinin birinde olan, diğerinde yoktur ve yoksun olan bunlara sahip olmayı istemektedir. Bundan çıkardığı sonuç, bir kişinin diğerinden üstün olduğudur, çünkü birinde ihtiyaç duyduğu şeyler varken, ötekinde yoktur, biri varsıldır, diğeri ise yoksul.
İnsanlar uzun süre hakikâte sahip olduklarını sayıklamakla yetindiler, oysa hakikâte sahip olabilmek için önce kendilerinin hakikî olmalarının gerekip gerekmediğini ciddi olarak düşünmediler.
Ben düşüncesizim.
Eğer Tanrı ve insanlık, sizlerin de doğruladığı gibi, bir bütünlük iseler, benim de onlardan eksik bir yanım yok ve "boş" olduğuma dair bir şikayetim de yok. Ben hiçim derken, boş olduğumu söylemiyorum, bizzat yaratıcı bir hiçim, bir yaratıcı olarak her şeyi yaratan bir hiç.
Özgür insan ancak bahşedilenleri kazanan ve sorgulanarak kendisinden uzaklaştırılan şeyi egosunun bütünlüğüne tekrar sokan kişidir.
İnsan, güçsüzlüğünden, zayıflığından ötürü elinden alınanlara sahip olmaya layık değildir. Layık değildir, çünkü yetkin değildir.