Sayfa İçeriği: Kemal Tahir Sözleri, Kemal Tahir Sözleri Resimli, Kemal Tahir Sözleri Facebook, Kemal Tahir Sözleri 2019, Kemal Tahir Sözleri Kısa, Kemal Tahir Aşk Sözleri, Kemal Tahir Ünlü Sözleri, Kemal Tahir Özlü Sözleri
Türk edebiyatının en üretken isimlerinden bir tanesi olan ünlü yazar Kemal Tahir Sözlerini sizler ile buluşturmaktayız. Beğendiğiniz En Güzel Kemal Tahir Sözlerini Twitter, Facebook ve diğer sosyal medya hesaplarınızdan paylaşabilrsiniz.
Editörün Seçimi: Sanata en büyük sahtecilik, milli kalıplara yabancı özler doldurmakla olur. (Kemal Tahir)
”Neyi niçin aradığını önceden bilemiyorsan, hiçbir yerde, hiçbir şeyi bulamazsın. Yanıldığının ispatını bile.”
Çöküntü devirlerinde iki çeşit insan meydana çıkıyor. Namussuzlarla namuslular... İki tarafta da, boğuşma büyük bir şiddetle, açıktan yürüyor. Hele, önce "vatandaş" sonra "insan" olunması gereken dehşetli sıralarda faziletle, alçaklığın boğuşması kadar korkunç muharebe yok. Muharebede düşman karşıdadır. Ünifrormalıdır. Az da olsa, çok olsa da bir zaman sonra önemi kalmaz. Kaçarsın, kovalarsın... anında ölenler, yaralananlar olur. Ama hep ileriye bakmanın bir rahatlığı vardır. Oysa esir bir şehirde dost kim, düşman kim, bilinmez!
Akla esen her kelimeyi teklif ederek bir dilin zenginleşeceği inancı, dil bilgisi diye bir ilim kolunun var olduğunu inkar etmekle birdir.
Ahmet güldü. ''Vatan'' diyecektim ama, bu kelimeyi öyle kepaze ettiler ki... Bazı sözleri gereksiz yerlerde kullanmayı yasak etmeli. Bunların başına da ''vatan'' ve ''millet'' kelimelerini yazmalı.
Vay kavanoz dipli dünya vay!
İnsanlar ne yana gitseler, ölümlerine doğru giderler.
Aslanın ölüsüne karşı söylenenler, dirisine karşı söylenemeyenlerdir.
Görmek bile nispidir. Kaşınan yeri parmak, gözden iyi görür.
Bütün tutkular aslında güçsüzlüktür.
Tutku kişinin tek bir kişiye odaklanması ve bu kişi olmadan yaşantısının devam edebileceğini kabul edememesidir. Tutku içinde cinselliği de barındırır. Tutku kişiyi karşısındakine köle eder. Bütün tutkular insanın güçsüzlüğüdür.
“Cesaret ikinci bir vatandır.” Kemal Tahir
”Korkuların bulunduğu yerde, bildiğimiz toplumsal suçluluk duyguları vardır. eğer bu böyle olmasa, bütün bir toplumu, delilikle, ruh hastalığına tutulmuşlukla nitelemek gerekir.”
”Zenginlerin, şu zenginlerin kızları hiç mi kötülük etmez? Kadınları hiç mi hovarda taşımaz? Neden hep fıkaralar namus uğruna katil oluyorlar?”
”Tarihten kaçmak, namustan, doğruluktan, bilgiden kaçmaktır.”
”Yiğitlik eskiden bir çetinse, şimdilerde on çetindir. Çünkü çöküntü çağındayız. At izi, it izine karışmıştır. Ülke devletsiz, devlet sahipsizdir.”
Hele,gerçeklere çoğu zaman boş veren, işin bir ucunu Allah'a bırakmaya yatkın, gündelik yaşayışında bile mucizeler beklemeye alışık bizim gibi insanları bir düşün! Ne kadar kolay aldatırız kendimizi!
Yiğitliğin yarısı yürekse, yarısı da plan.
Ölümden korkmadığımı gördünüz, komutanım; ben, ölmemekten korkuyorum. Yani, öldükten sonra da bu acılar sürerse diye ödüm kopuyor! Acı çeken gövde mi, ruh mu? Bunu kesinlikle bilmek ne büyük mutlulukmuş!
Bilmem,başınıza hiç geldi mi? Yaşamaktan usanıverdim bir gün apansız.. Neden mi? Uygun bir sırada , nedenlerden birkaçını söylerim.Saçma bulacaksınız.Evet , saçmadır! Ama bilirsiniz,bazı dönemlerde ,insana en saçma şey en ciddi olaydan daha dramatik gelir.
Bilimde, fende, kısacası bütün insan yaratıcılığının ürünlerinde olduğu gibi, bütün batı sanat eserlerinin yaratılmasında, yeniden anlamlandırılmasında, bütün insanlık gibi, bizim de, Türk insanının da gerçek alın terimiz, gerçek payımız vardır. Bu paya ancak, onları kendi milli kültürümüzle aşarak sahip çıkabiliriz.
Bildiğimiz kadar yaşarız.
Bir sanat tarihi için en büyük tehlike, sadece şekiller ve meseleler tarihi haline gelmesidir. Çünkü sanat eserleri sadece şekiller ve meseleler için meydana getirilemez. Çok daha önemli olarak dünya görüşlerini, yaşama şartlarını, inançlar ve bilinçleri yansıtırlar.
"Her köyde bir Mustafa Kemal...
Nerde o mutlu günler!"
İstanbul da, bütün öteki şehirler gibi, üzerinde yaşayan insanlar iyi, haklı, güzel işler yaptıkları zaman, böyle kasvetli günlerde bile temizlenip gençleşir... Her yerinde korkaklık, adilik, yeniklik varsa suç onun mu?
Dünyada insanoğlu ne kadar rahatlayabilirdi... Çünkü aslında kendimizi acılara gene kendimiz sürüyoruz.
Tanıştıkları gün dünyada bu kadar güzel bir kadının var olabileceğine inanamayarak Kamil Bey donakalmış, " Hiçbir büyük ressam böyle bir güzelliği tutup gösteremez" diye düşünmüştü.
Oysa Kemal Tahir, “hümanizm, dünyanın en namussuz sömürüsü olan burjuva sömürüsüne örtbas etmek için ileri sürülmüş bir duman perdesidir” diyordu.
Neden insanoğlu mezar toprağını acele örter? Ölümden korkar çünkü! Neden korkar? Korkuludur ölüm!
Hiçbir ölü dışarıda kalmamıştır. Zaman korkuludur. Korkulu zamanda, ölüden önce dirileri düşüneceksin!
Kesilmiş kolunun tarafında, uçsuz bucaksız bir boşluk, daha garibi, derin bir sessizlik duyuyormuş sürekli...
Kırk kişilik bando çalsa, bu sessizlik gene de, heybetinden zerre kaybetmez, öylece dururmuş.
"Genel Müdür, inanmışların güveniyle gülümsedi: 'Her köyde bir Mustafa Kemal... Nerde o mutlu günler!'"
Daha çok simit yeriz Allah ömür verirse…
Babalık, tarihin, derin etkilerini taşıyan bir ilintidir.
Dünya ölümlüdür. Neye çabalasan ölüme çabalarsın!
Tarihten kaçmak, namustan, doğruluktan, bilgiden kaçmaktır.
Bir taşla üç kuş vuracaklar gibime gelir. Muhalif mebusların gürültüsünü, paşaların ordudaki nüfuzunu, ittihatçılığın kökünü kazıyacaklar.
Doğuda aydınlar, davranış ihtiyaçlarını çoğu sözle doyururlar. Yeri gelince, kendilerini astıracak kadar tehlikeli bir espriyi söylemekten çekinmezler de ellerindeki bastonu birinin kafasına indirmek icap ederse korkudan, şaşkınlıktan donakalırlar.
...kendi kendimizle çoğu zaman çekişmeli yaşadığımız halde, başka bir insanla birlik kurmaya, duygularımızı birbiriyle hiç ayrıntısız eşlemeye çabalıyoruz!
Zaten marifet Allah'tan korkup yahut da "Cennete gideyim ne olacaksa!" deyip iyilik etmekte değil ki...alışveriş oluyor. Pazarlık oluyor.
Bizim köylümüzde akıllı laf neden çoktur da hiç akıl yoktur beyim?
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun.
“Halk”deyip geçiyoruz.”Halk” dediğimiz şey,sanki bir kalıptan çıkıyormuş gibi...Halkları meydana getiren kişilerin ruhlarındaki ayrıntıları tanımak lazım.... Bu da ancak halkın çeşitli grupları içinde yaşamakla elde edilebilir.
Bir yerde okumuştum, İnsan acıya sevinçten daha çok dayanıyor.
Yakından bilmeyince aldanırsın... Aldanmak istersen, bildiğini bilmezden gelirsin!
Eski zaferlerden çok bahsediliyorsa, artık yeni zafer ümitleri kalmamış demektir.
Şairlerini gerçekten seven, onlara gerçekten saygı duyan bir toplumun, hele bu toplumu idare eden, bu toplumda etkisi bulunduğu bilinen güçlerin ödevi, şairlerinin kusurlarına bakmamaktır.
Atom gücü, süper devletleri, dünyanın efendisi yapacak yerde, kendi icat ettikleri zincirlerle kendi kollarını bağlayan avanak maymunlara çevirmiştir.
Akıllı adam, paranın kendisini sevmeyecek, kazanmasını, bir de tutmasını…
Sevmek de, sevilmek gibi yalnız bir insanın arzusuna bağlı değil ki… Birisinin kendisine âşık olması kadının nasıl elinde değilse, kendisini sahiden seveni sevememek te öylece elinde değildir. Elinde olmamak lazım gelir… Seven adam bunun çaresini bulacaktır
Gece gündüz okuyacağım derdim. Şimdi günler, geceler bomboş… Kitaplar yığınla… Birini uzanıp alamıyorum. Alsam açamıyorum. Açsam yarım sayfada bunalıyorum. Dışarıya kulak verip dalıyorum. Sessizlik damarlarımı donduruyor.
Her ölen insan, yaşayanların bir parçasını da beraber öldürmüş olur.
”Şairlerini gerçekten seven, onlara gerçekten saygı duyan bir toplumun, hele bu toplumu idare eden, bu toplumda etkisi bulunduğu bilinen güçlerin ödevi, şairlerinin kusurlarına bakmamaktır.”
”Aslanın ölüsüne karşı söylenenler, dirisine karşı söylenemeyenlerdir.”
”Eğer beni bu iddia ile yargılayanlar o dönem gelip kitaplığımı inceleseler idi, kitaplarımın çoğunun Turancılık üzerine olduğunu görürlerdi.” (Harp okulu olayında asker içinde komünizmi yaymak iddiası ile yargılanıp ve mahkum olmasının ardından ettiği söz.)
”Seni bilmem ama, ben usandım, mucizeler memleketi vatandaşı olarak yaşamaktan. Hem mucizeden mucizeye hopluyoruz, hem kıçımızda donumuz yok.”
”Sevmek uyumaya benziyor. Uyurken nasıl müdafaasız oluyorsak, severken de öyleyiz.”
Ölümden korkmadığımı gördünüz, komutanım; ben, ölmemekten korkuyorum. Yani, öldükten sonra da bu acılar sürerse diye ödüm kopuyor ! Acı çeken gövde mi, ruh mu ? Bunu kesinlikle bilmek ne büyük mutlulukmuş !
Onurlu ad, kendi kazandığımız addır!
Dedim ya, her zaman akıl idare etmiyor memleketleri.
Bağışlanmaz suçumuzu sormuştum size geçenlerde. İşte suçumuz! suçların en büyüğü, en bağışlanmazı: UTANMAZLIK!
Dünyada senden başka bir şey kalmadı mı, sen de kalmamış oluyorsun!
Büyük bir tarihi olmayan, böyle büyük bir tarihe dayanmayan toplumlar, hiç bir şart altında, bir büyük milli edebiyat-sanat yaratamazlar, böyle büyük bir edebiyat ve sanat yaratamadıkça da dünya edebiyat ve sanatının vardığı çizgiye katiyen ulaşamazlar.
Bugün içinde debelendiğimiz ekonomik-sosyal zorluklarımızın kaynağı, Ondokuzuncu yüzyıl başından bu yana batılı sömürücü (emperyalist) güçlerin, kendi çıkarlarına göre bizi batılılaşmaya zorlamalarından ve bizim bu zorlamaya bilir bilmez koşulmuş olmamızdandır.
Bizim memleket ıstıraba katlanmasını iyi beceriyor da ona karşı gelmesini bilmiyor.
Bazen ölmek de, yaşamak da pekâlâ orijinal olur.
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek, ayılara yem olmayı başından kabullenmek demektir.
"Partide gördüğü saygı, vekil olmak için şunu bunu dirsekleyip çelmelemeye kalkmamasındandı."
Son birkaç yıldır, kimi durumlarda eski güvenini eski kesinlikte bulamıyor, alışmadığı bu düşman tedirginliği bir türlü yüreğinden söküp atamıyordu.
Bir fikir kadınlar tarafından kolayca kabul edilirse o fikir er-geç yüzde yüz yener.
İnsanoğlu tehlike karşısında kurtulamayacağını bilse de, önce kaçmayı dener.
Alçak insanlar yükseldikçe alçaklıkları da o ölçüde artıyor!
"Çürüdük hepimiz... Çürüdüğümüzün farkına varmadan çürüdük!"
Orman ne demiş?” Şuncacık balta, benim hakkımdan gelemez ama, neyleyim ki sapı benden” demiş.
“Dostlar yağmaya koyulmakta düşmanlara parmak ısırtır
Tanrı bir yerde çöküş belirtisi göstermesin...”
"intihar eden bir şair: 'ölmek,biliyorum, orijinal bir şey değil ama, yaşamak da orijinal bir şey sayılmaz.' gibi bir laf etmiş. hata etmiş. bazen ölmek de yaşamak da pekâlâ 'orijinal' olur."
Büyük bir tarihi olmayan, böyle büyük bir tarihe dayanmayan toplumlar, hiç bir şart altında, bir büyük milli edebiyat-sanat yaratamazlar, böyle büyük bir edebiyat ve sanat yaratamadıkça da dünya edebiyat ve sanatının vardığı çizgiye katiyen ulaşamazlar.
Sanata en büyük sahtecilik, milli kalıplara yabancı özler doldurmakla olur.
Muharebede düşman karşıdadır. Üniformalıdır… Ama, hep ileriye bakmanın bir rahatlığı vardır. Oysa esir bir şehirde, dost kim, düşman kim, bilinmez!
Dağa taşa bakarsın, Allah’ın gücünü unutmazsın. Ormanların yeşili, dağların esintisi yüreğini temizler, ıssızda, canın çekse de kötülük edemezsin.
Niçin insanoğlu, kendi zaafını mutlaka başkasına mal etmek ister?
”Ne demişler: “Zengine güle güle giy, fakire nereden buldun?”
”Okumuşluk iki yüzlü kılıçtır. Çevirmedin mi, senin elindeyken, gelir boynunu alır.”
”Çöküntü devirlerinin en açık ispatı,iktidarın artık idare edemez hale gelmesidir.”
”Azgın deliyi sopa, azmış halkı yoksulluk zapteder.”
”Döl döş yetişmeye geldi mi, adamın, mezarı başında babası adını değil, anası adını çağırırlar…”
”Sorumluluktan kaçan bütün insanlar, doğruluktan, çok zor söz edecek kadar bencildirler…”
”Mazisiz yaşamak daha kolay çünkü seninle ne kadar uzağa gitsek o kadar ben varım.”
”İnsanlar ne yana gitseler, ölümlerine doğru giderler.”