Sayfa İçeriği: John Locke Sözleri, John Locke Sözleri Kısa, Ünlü John Locke Sözleri, John Locke Sözleri 2019, John Locke Sözleri Facebook, Özlü John Locke Sözleri, Anlamlı John Locke Sözleri
1600'lü ve 1700'lü yılların başında yaşamış olan, söylediği sözler ile günümüzde adından hala bahsettirmeyi başarabilen filozof John Locke Sözlerini derledik. Twitter, İnstagram ve diğer sosyal medya hesaplarınızdan Ünlü John Locke Sözlerini paylaşabilirsiniz.
Editörün Seçimi: Her birey kendi kişiliğinin ve mültikeyinin mutlak efendisidir. (John Locke)
Doğa kanunları Tanrı'nın emirleridir. Onlar olmasa, biz ahlakı dayandıracak bir temel bulamayız.
Devlet, bireyin inandığı gibi yaşamasına müdahale edemez; müdahale edilmesine de müsamaha gösteremez.
Tuhaf , biz insanlar bukalemun gibiyiz. Ahlaki değerlerimizin rengini, çevremizdekilerinkine bakarak seçiyoruz.
Mülkün olmadığı yerde adaletsizlik de olmaz. / John Locke
“Seni endişelendiren şey, seni kontrol eder.”
Doğa kanunları tanrı'nın emirleridir. Onlar olmasa, biz âhlakı dayandıracak bir temel bulamayız.
Doğuştan bilgi yoktur ve insan zekası doğduktan sonra dolmaya başlayan bomboş bir levha (tabula rasa) dır.
''Hakikat, yasalarla öğretilemez ve onun insanların zihinlerine girmesini sağlamak için herhangi bir güce de ihtiyacı yoktur.''
Felsefe bütün düşüncelerimizin duyumlarımızla, gerçek alemden geldiğini kanıtlamaktır.
Her insanın kendi kimliğinde mahfuz bir mülkiyeti vardır. Buna kendi dışında hiç kimsenin bir hakkı yoktur. Bedeninin emeği, ellerinin işi tamamen kendisine aittir.
Her şey, zevk ve acı vermesi bakımından iyi ya da kötü olarak adlandırılır.
Hukuk'un bittiği yerde tiranlık başlar.
İnsanların siyasi topluma girmelerinin nedeni mülkiyetlerinin korunmasıdır.
Her insan, bir başkasının selâmetini gerçekleştirebilmek için, istediği miktarda şiddetli tavsiyelerde veya tartışmalarda bulunabilir. Fakat bunda, her çeşit baskı ve zorlamadan sakınılmalıdır. Zorbaca hiçbir şey yapılmamalıdır.
Siyasi yönetimin işlerini, din işlerinden kesinlikle ayırt etmeyi ve ikisi arasına adil sınırlar koymayı bütün her şeyin üzerinde zorunlu buluyorum.
Herhangi bir kimsenin özel kanaati, eğer hatalı olsa da, nasıl onu yasalara uymaktan muaf tutmuyorsa, siyasî yöneticinin özel yargısı da ona, kişilere kanunlar empoze etmeye yönelik yeni bir hak tanımaz; böyle bir hak, ona ne hükümetin anayasasında bahşedilmiştir ne de insanlara bunu kabul ettirmek onun gücü içindedir; özellikle de kendisine bağlı olanları ve mezheptaşlarını başkalarının mallarıyla zenginleştirip ileri götürmeyi amaçlamışsa.
Eğer bir insan doğru yoldan ayrılırsa, bu onun kendi talihsizliğidir, bu durumun size hiçbir zararı yoktur; bu hayatta yapıp ettiklerinin öteki dünyada onu perişan etmesi beklendiğinden, onu cezalandırmanız gerekmez.
İdrakin doğası öyledir ki, dış baskıyla hiçbir inanışa mecbur edilemez.
Devlet, bana göre, sadece kendi sivil çıkarlarını tedarik etmek, korumak ve geliştirmek için teşkil edilmiş bir insan toplumudur.
Eğer bir insan doğru yoldan ayrılırsa, bu onun kendi talihsizliğidir, bu durumun size hiçbir zararı yoktur; bu hayatta yapıp ettiklerinin öteki dünyada onu perişan etmesi beklendiğinden, onu cezalandırmanız gerekmez.
Her insan, bir başkasının selâmetini gerçekleştirebilmek için, istediği miktarda şiddetli tavsiyelerde veya tartışmalarda bulunabilir. Fakat bunda, her çeşit baskı ve zorlamadan sakınılmalıdır. Zorbaca hiçbir şey yapılmamalıdır.
Tanrı'dan başka sığınacak kimse yoktur.
Ne kiliselerin dünyevi konularda herhangi bir yargılama yetkisi vardır ne de ateş ve kılıç insan aklını "yanlış" konusunda ikna etmek ve hakikatin bilgisini vermek için uygun araçlardır.
Kendimizi inceleyerek, bir Tanrı'nın her şeyi bilen, her şeye gücü yeten bir varlık olduğunu biliriz. / John Locke
Felsefe bütün düşüncelerimizin duyumlarımızla, gerçek alemden geldiğini tanıtlamaktır. / John Locke
İnsanların siyasi topluma girmelerinin nedeni mülkiyetlerinin korunmasıdır. / John Locke
Mutluluk ve mutsuzluk son sınırlarını bilmediğimiz iki durumdur. / John Locke
Herhalde delalet ve dinde mezhep ayrılığı konusunda bir şeyler eklemem yanlış olmaz. Bir türk, bir hıristiyana göre dine karşı gelen (delalet eden) ya da mezhep ayrılığında bulunan birisi değildir ve olamaz da. Eğer herhangi bir insan hıristiyanlıktan islama geçerse, delalet etmiş ya da hizipçilik yapmış sayılmaz. Sadece mürtet ya da kafir olarak addedilebilir. Hiç kimse farklı dinlere mensup kimselerin dinlerini değiştirmemeleri halinde onları delaletle ve hizipçilikle suçlayamaz. / John Locke
“Kaynağı kendi zehirleyen ebeveynler suyun neden acı olduğunu merak ediyor.”
“İnsan çoğu zaman mutluluğun şartlara değil akla bağlı olduğunu unutuyor.”
“Bizler bukalemunlar gibiyiz, çevremizdeki insanların ahlaki rengini ve tonunu alıyoruz.”
“Tarihte savaş ve ölümden başka pek bir şey konuşulmaz.”
Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar.
Her insanın kendi kimliğinde mahfuz bir mülkiyeti vardır. Buna kendi dışında hiç kimsenin bir hakkı yoktur. Bedeninin emeği, ellerinin işi tamamen kendisine aittir.
Felsefe bütün düşüncelerimizin duyumlarımızla, gerçek alemden geldiğini kanıtlamaktır.
Her şey, zevk ve acı vermesi bakımından iyi ya da kötü olarak adlandırılır.
''Düşüncede bile olsa, Tanrı’yı işin içinden çıkarmak, her şeyin dağılıp çözülmesine yol açar.''
'' ... insanları fesat için bir araya getiren tek bir şey vardır, o da zulümdür.''
''Hiç kimse, her ne olursa olsun, kendi dini yüzünden dünyevî zevklerinden mahrum bırakılmamalıdır.''
Mülkün olmadığı yerde adaletsizlik de olmaz.
Mutluluk ve mutsuzluk son sınırlarını bilmediğimiz iki durumdur.
Ne kiliselerin dünyevi konularda herhangi bir yargılama yetkisi vardır ne de ateş ve kılıç insan aklını "yanlış" konusunda ikna etmek ve hakikatin bilgisini vermek için uygun araçlardır.
Herkesin asıl ve ilk uğraşı , kendi ruhu daha sonra ise toplum barışı olmalıdır.
Eğer açıkça doğruyu söylemek lâzımsa, dini yüzünden ne putperest, ne Müslüman ne de Yahudi, devletteki medenî haklarından mahrum bırakılabilir. İncil, böyle bir şey emretmez.
Fikirlerine ''aşık olan'' insanlar sadece varsayımlarda bulunmaz, ortaya yanlış iddialar da atarlar.
İsa insanlara, inanç ve dürüstlükle, sonsuz hayatı nasıl kazanabileceklerini öğretmiştir; ancak herhangi bir devlet kurmamıştır. Takipçilerine hiçbir şekilde yeni ve özel bir yönetim biçimi tanımlamamış, siyasi yöntemlerin ellerine de, insanları eski dinlerini terkedip, kendisininkini kabul etmeye zorlamakta kullanacakları kılıcı teslim etmemiştir.
Kurnazlık bana göre çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.
Çünkü hiç kimse, istese bile, imanını başkasının emirlerine uyduramaz. Hakikî dinin bütün hayatı ve gücü, aklın samimî ve tam olarak ikna edilmesine bağlıdır.
...çünkü dünyada her türden insan vardır.
Doğanın en güzel ilacı uykudur.
Hakikî dinin işi bambaşka bir şeydir. Din, zahirî bir ihtişam meydana getirmek veya ruhanî egemenliği ele geçirmek yahut zorlayıcı kuvvet uygulamak için değil; insanların hayatını erdem ve dindarlık kurallarına göre düzenlemek için kurulmuştur.
"Her birey kendi kişiliğinin ve mülkiyetinin mutlak efendisidir."
Fikirlerine ''aşık olan'' insanlar sadece varsayımlarda bulunmaz, ortaya yanlış iddialar da atarlar
Karşılaştığımız tüm insanlardan onda dokuzu eğitimleri sebebiyle bu haldedirler; iyi veya kötü, faydalı veya faydasız olurlar.
Tanrı’ya karşı günah olarak kabul edilen her şeyin, hiçbir ayrım gözetmeksizin, adaletin kılıcı tarafından cezalandırılması siyasî yöneticilere düşen bir görev değildir.
Doğa kanunları Tanrı'nın emirleridir. Onlar olmasa, biz âhlakı dayandıracak bir temel bulamayız.
''Hükümdarlar, gerçekten, güç bakımından insanlardan üstün doğarlar, fakat doğada eşittirler.''
''... ikna etmek bir şeydir, emretmek ise başka bir şey; biri tartışmalarla kabul ettirilir, diğeri cezalarla.''
''Devlet, bana göre, sadece kendi sivil çıkarlarını tedarik etmek,
korumak ve geliştirmek için teşkil edilmiş bir insan toplumudur.''
''Kendi selâmetine aldırmaz görünen birinin, benim selâmetimle ziyadesiyle ilgilendiğine beni ikna etmesi oldukça zordur.''
''Bütün tarafların bu dar görüşlülüğü, şüphe yok ki,
mutsuzluğumuzun ve içinde bulunduğumuz kargaşanın temel sebebidir.''
''Bu ilkeyi esas alan bir devlet, vatandaşlarına belli inançlar,
değerler ve düşünceler üzerinde yükselen bir hayat tarzı dayatmaz;
aksine, vatandaşların inandıkları gibi yaşamalarının önünü açar.''