Sayfa İçeriği: Jack London Sözleri, Jack London Aşk Sözleri, Jack London Sözleri Kısa, Jack London Alıntıları, Jack London Sözleri 2019, Jack London Onedio, Jack London Sözleri Twitter
1800 ve 1900'lü yıllarda yaşayan, edebiyat dünyasına büyük katkılar sağlayan Jack London Sözlerini derledik sizler için. Twitter, Tumblr, Facebook gibi hesaplarınızdan Jack London Alıntılarını sevdikleriniz ile paylaşabilirsiniz.
Editörün Seçimi: İnsan asla mutlak gerçekleri bilemez. (Jack London)
Buralara nereden geldiğimi biliyorum, gidecek daha çok yolumun olduğunuda biliyorum ve gerekirse dizlerimin üstünde sürünerek de olsa oraya gideceğim
“Bu kez yenilgiye uğradık, ama her zaman yenilmeyeceğiz. Çok şey öğrendik.”
Bir hayalet, ölmüş ama öldüğünü anlayamayan bir insanın ruhudur.
İlk kez hırsızlık yapıyordu. Bununla vahşi kuzey ortamında bile hayatta kalabileceğini ispatlamış oluyordu. Bu onun değişen yaşam koşullarına uyum sağlayabilme yeteneğinin bir göstergesiydi; zaten uyum sağlayamamak demek, ölmek demekti. Üstelik bu hırsızlık olayı onun yaşam savaşında önünde engel olan ahlaklı olma erdeminin paramparça oluşunun ispatıydı.
GüzeIIiğin anatomisini inceleyip öğrendikten sonra, güzeIIiğin kendisini yaratabilmeye daha çok yaklaşılır.
O acımasız gösteriyi her seyredişinde aldığı ders hep aklına geliyordu: Sopa kimdeyse, kanun onun elindedir.
Hayat iyi kartlara sahip olma değil, bazen kötü bir eli iyi oynama meselesidir.
“Dünyanın tüm hazlarının tadını çıkarma özgürlüğünü veren, paradır.” Jack London
Ne söylediğinizi, biraz da nasıl söylediğiniz belirler.
Dişisine kötü davranan tek hayvan insanoğludur.
“Seni kitap okuyan insanlarla tanıştıracağım.Hayat, ancak böyle insanlarla bir araya geliyorsan yaşanmaya değer.”
"Bir kadının yüzüne bakıp sarhoş olacağımı hiç sanmazdım."
Erkeğin eşini öldürdüğü tek hayvan türü insandır.
Yaptıklarının nedenlerini araştırma zahmetine kimse girmiyordu.
Sadece sonuçlarını görüyorlardı.
Senin de fikirlerin, tıpkı giysilerin gibi başkaları tarafından üretilmiş.
"Görmek hoşuma gidiyor, daha fazlasını görmek, daha farklı görmek istiyorum."
"Aşk bu dünyadaki en muhteşem şeydir" dedi.
“Ben, kendi beğenimi, insanlığın ortak yargılarına göre şekillendirmem. Eğer bir şeyi beğenmiyorsam, beğenmiyorumdur.”
“Her şeyin derinine inen bir insan, ama derinliklerde gördüğü şeyler onu öylesine korkutmuş ki, bunları hiç görmediğine inandırıyor kendini.”
“Aklın aşkla hiçbir ilgisi yoktu. Sevdiği kadının doğru ya da yanlış akıl yürütmesi hiç fark etmiyordu. Aşk aklın üzerindeydi.”
“Yaşamak, amacını ortaya koyduğu zaman güzeldi.”
Söylediklerinin tek bir sözcüğü bile gazetelerde yayımlanmayacaktır. Editörleri unutuyorsun. Onlar, uyguladıkları politikaya göre maaş alıyorlar. Uyguladıkları politika ise, kurulu düzene karşı hiçbir şey yazmamak. Piskopos ‘un konuşması, kurulu ahlak düzenine yapılmış bir saldırıydı. Daha fazla konuşmasını engellemek için apar topar kürsüden indirildi. Birleşik Devletler basını mı? Kapitalist sınıftan geçinen asalak bir hayvan. Görevi, kamuoyuna yön vererek egemen sınıflara hizmet etmektir ve bu işi de olağanüstü bir başarıyla gerçekleştirir.
Patentli ilaçlar patentli yalanlardı, ama ortaçağın muska ve büyüleri gibi insanları aldattı. Bu ilaçların muska ve büyülerden tek farkı, daha zararlı ve daha pahalı olmasıdır.
Beyaz Diş yasayı iyi biliyordu; zayıf olan ezilir, güçlü olana ise boyun eğilirdi.
"İçimdekileri nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Bazen öyle geliyor ki,adeta bütün dünya,bütün yaşam,her şey içime dolmuş,benden konuşmamı istiyor. Nasıl desem; büyük şeyler hissediyorum ama,iş konuşmaya geldiğinde küçük bir çocuk gibi dilim dolanıyor."
Çevrelerini saran ağır sessizlik,tıpkı denizin dibindeki dalgıcın üzerine basınç yapan su kütlesi gibi,ruhlarını eziyordu. Bu sessizlik,uçsuz bucaksız sonsuzluğun ve kaçınılmaz zorunluluğun olanca ağırlığıyla üzerlerine yükleniyor;dünya nimetlerine olan aşırı tutkularını,gelip geçici coşkularını,uçarı heveslerini! ezerek son damlasına kadar posasını çıkarıyor;büyük ve yenilmez doğa güçlerinin parmağında oynattığı,zavallı akılları ve yetersiz bilgeleriyle onları ufacık birer güneş lekesine döndürüyordu.
Artık eski zamanlardan eser kalmamıştı. Denizcilik ile aşina olmuş o eller bir beyefendi eline dönüşmüş, halat sallamaktan nasır tutan parmaklar artık sosyal yaşamın nasırlarını tutar olmuştu.
“Sen bir işi tamamladıktan sonra elde ettiğin başarıyı değil, o işi yaparken buluyorsun mutluluğu.”
Kadınlar insanlığın gerçek koruyucularıdır.
YoksuIIuk, yoksuI oImayan bazıIarı için, varoIuşun iyi oImadığı durumu simgeIeyen bir sözcüktür.
Devrimciler, yanlışlara ve adaletsizliğe karşı çıkarlar, doğruluğu överler ve hepsinden önemlisi, insan özgürlüğünün ölümsüz şarkısını söylerler tüm ülkelerin, tüm dillerin tüm zamanların şarkısını.
Sağduyu, tozlanmış kitapların sayfalarını açarak, gördüğüm güzellikleri hiçliyor.
İnsanların alçak sesle konuştuğu, hem kendilerinin hem de düşüncelerinin temiz olduğu bu evde soluduğunuz kitaplarla, resimlerle ve güzel şeylerle dolu bir hava solumak istiyorum.
Oligarşinin büyük itici gücü, doğruyu yaptığına inanmasındadır.
Bugün zengin bir adam bir yoksula varını yoğunu verirse deli demektir. Tartışması olmaz bunun.!
Pek rengine aldanma felek eski felekdir, Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönekdir.
Hiç kimse endüstriyel sistemde özgür değildir!
Aklın aşkla hiçbir ilgisi yoktu. Sevdiği kadının doğru ya da yanlış akıl yürütmesi hiç fark etmiyordu. Aşk aklın üzerindeydi.
Ortada affedilecek bir şey yoksa affetmek çok kolaydır.
Yüksek sınıfın devamı ancak başka sınıfların ezilmesi ve yıkılmasıyla mümkündür.
Herhangi bir şeyin varoIması, onun varoImaya uygun oIduğunun yeterIi bir doğruIamasıdır.
“Öğrenilecek ve yapılacak o kadar çok şey var ki, yedi saat uyuyunca kendimi suçlu gibi hissediyorum.” Jack London
“Evren, ahlak üzerine kuruludur. Ahlak olmasa, evren mahvolur. Elementlerin içinde bile bir doğruluk dürüstlük vardır. Ahlakı yok edin, evrensel çekimi yok etmiş olursunuz.” Jack London
“Bu kez yenilgiye uğradık; ama her zaman yenilmeyeceğiz. Çok şey öğrendik.” Jack London
“Kadınlar, insanlığın gerçek koruyucularıdır.” Jack London
"Hayat, ancak böyle insanlarla bir araya geliyorsan yaşanmaya değer olur."
O acımasız gösteriyi her seyredişinde aldığı ders hep aklına geliyordu: Sopa kimdeyse, kanun onun elindedir.
Bu acı ölüm değildi, sersemlemiş bilincinde bocalayarak dolaşan düşünceydi. Ölüm acı vermezdi. Hayattı, hayatın sancısıydı bu feci, bu insanı yasa boğan his.
Bir zamanlar öylesine saftım ki; yüksek mevkilerde oturan, iyi evlerde yaşayan, öğrenim görmüş ve bankalarda hesapları olan insanları saygı değer kimseler sanırdım.
''Bütün bu kitaplar bana ne öğretir bilir misiniz? Yasa başka şey, hak, adalet başka şey.''
Hayatında ilk kez biçim verebileceği bir insan ruhu elde etmişti.
"Her şey ölümlüdür; Doğan herkes ölmelidir, ölünce artık dinlenebileceği için mutludur."
Hayat, düşünceleri erkek arkadaştan öteye geçemeyen kızlardan çok daha fazla şey ifade ediyordu.
“Ben ölülerin mezarlarında kalmasını istiyorum. Neden beni ve içimdeki güzellikleri ölüler yönetsin ki? Güzellik, hayat dolu ve sonsuzdur. Dillerse gelip geçicidir. Ölülerden geriye kalan ise küllerdir.”
Düşünceleri genellikle birbiriyle çelişiyordu, ama bunlar görüşleri olan insanlardı.
İnsan ruhen pek yalnızdır, (...) gelip geçici insanlara da kapılar açık olduğunda, söz konusu yalnızlık katmerlenir herhalde.
Yeni şeyler öğrendikçe, okumayı gerekli gördüğüm kitapların listesi kabarıyordu.
“İnsanoğluna bağlılığı yüzünden; özgürlük sevdasından, ormandaki soydaşlarıyla düşüp kalkmaktan vazgeçiyordu.”
“Yaşam hastaydı artık; daha doğrusu hasta ve dayanılmaz bir şey olmuştu. Ben evrende yaralı bir varlıktım. Yaşam acılı bir yorgunluk durumuna gelince, ölüm sonsuz uykunun sükununa götürmeye hazırdı.”
“Hayat iyi kartlara sahip olmak değil, bazen kötü bir eli iyi oynama meselesidir.”
“Çevrelerini saran ağır sessizlik,tıpkı denizin dibindeki dalgıcın üzerine basınç yapan su kütlesi gibi,ruhlarını eziyordu.”
Keşke ölü insanlar ölü kalsa. Neden ben ve içimdeki güzellik ölüler tarafından yönetilsin? Güzellik canlıdır ve ebedidir.
Yeni bir cennet bulamadım ve artık eskisini de bulamıyorum.
Beni ben olduğum için istemiyorlar, çünkü ben, hâlâ istemedikleri eski benim.
...daha sonra Ruth, prenses'ten bölümler okurken kızın dudaklarındaki kiraz lekesi gözüne martin'in gözüne çarptı. bi an için Ruth'un tanrısallığı paramparça oldu. o da topraktan yapılmıştı. toprağın yasaları, herkes için olduğu gibi onun için de geçerliydi. dudakları kendisininki gibi ettendi. kirazlar, tıpkı kendi dudaklarını boyadıkları gibi, onun dudaklarını da boyuyorlardı. bir kadındı o, tıpkı ötekiler gibi bir kadın. bütün bunlar birdenbire oldu ve onu sersemletti. sanki güneşin gökyüzünden düştüğünü ya da tapılan bir tanrısallığın kirlendiğini görmüştü..
Martin'in sert içkiye ihtiyacı yoktu artık. O yeni ve çok daha derin şeylerle, onu aşkla yakan Ruth'la, yüksek ve edebi yaşamın anlık görünümleriyle, beynini sayısız istek kurtçuğuna kemirtilen kitaplarla, ona eskiden olduğundan da üstün bir sağlık veren, yeni elde ettiği kişisel temizlik duygusu ile sarhoştu.
"Hep bir kitabım vardı ve diğerleri uyurken ben hep okurdum; uyandıkları zaman yine onlardan biri olurdum, çünkü her zaman iyi bir yoldaştım."
Bay Butler için üzüldüm. Eğriyi doğruyu bilemeyecek kadar gençmiş, ama yılda hiçbir işine yaramayacak otuz bin dolar kazanabilmek için bütün yaşamından vazgeçmiş. Vay be, o otuz bin doların tümü bugün ona, çocukken biriktirdiği on sentin alabileceği şeker, fıstık ya da bir sinema üst balkon bileti alamaz.
Nerede ve nasıl öleceğimizin ne önemi var, gücümüz yettiğince, ölüme yürüyecek kadar güçlü olduktan sonra?
“Bizim işimizin en saçma yanı da , kendi çıkarlarımızı böyle aptal insanların korumasına izin verecek kadar çaresiz olmamız.”
Genç adam sen de ötekiler gibiydin , dedi, ahlakın ve bilgin onlarınkiyle aynıydı. Kendi adına düşünüp davranmıyordun. Fikirlerini de, giysilerin gibi hazır alıyordun..
Ayrıca vahşileşmiş bir hale gelerek çevrendeki herkes gibi sen de sanıyordun ki, erkekliğin ölçütü vahşi etoburlar gibi, kendi türünden olanları incitip sakatlamaktır.
Acımak daha yumuşak iklimlere özgü bir duyguydu
Bir gemi fiIosunun hızı, içindeki en yavaş geminin hızıdır.
Günümüzde elindekini fakirlere veren adam deli sayılıyor ve hiç itiraz istenmiyor. Toplumun sözü böyle.
Kendi küçük yöntemlerinizle başkalarını yağlama fırsatı istiyor, sonra da kendinizi özgürlük istediğinize inandırıyorsunuz. Açgözlü birer para delisisiniz ama kendi cümlelerinizin sihriyle vatansever olduğunuza inanıyorsunuz. Bütün emeliniz inkar etmeki ki bu safi bencilliktir, ama siz insaniyet için acılara maruz kalmış fedakar canlar gibi davranıyorsunuz.
Bu zamana kadar varoluşu kabullenmiş, matah bir şeymiş gibi mutlu mesut yaşamıştı onunla. Kitap okuduğu zamanlar dışında hiç sorgulamamıştı bile; ama öte yandan onlar yalnızca kitaptı işte, daha adil ve imkansız bir dünyanın peri masallarıydılar.
Eğer bilmediğin bir oyun oynuyorsan, ilk hamleyi daima rakibine bırak.
Sınırlı kafalar, sadece başkalarının sınırlı olabileceğini kabul eder.
Ölüm acı vermez; acı veren şey, yaşamdır.
Nerede ve nasıl öleceğimizin ne önemi var; gücümüz yettiğince, ölüme yürüyecek kadar güçlü olduktan sonra?
Affetmek daha yumuşak iklimlere özgüydü.
“Bir gemi filosunun hızı, içindeki en yavaş geminin hızı kadardır.” Jack London
“Her şey ölümlüdür; doğan herkes ölmelidir, ölünce artık dinlenebileceği için mutludur.” Jack London
“Ne söylediğinizi, biraz da nasıl söylediğiniz belirler.” Jack London