Sayfa İçeriği: Ivan Sergeyeviç Turgenyev Sözleri, Turgenyev Sözleri, Ivan Sergeyeviç Turgenyev Şiirleri, Ivan Sergeyeviç Turgenyev Sözleri Facebook, Ivan Sergeyeviç Turgenyev Sözleri Özlü, Ivan Sergeyeviç Turgenyev Sözleri Kısa, En Güzel Ivan Sergeyeviç Turgenyev Sözleri
1800'lerde yaşamış olan oyun yazarı, çevirmen, yazar ve şair olan Ivan Sergeyeviç Turgenyev Sözlerini bir araya getirdik. Facebook, Tumblr, Whatsapp gibi sosyal medya hesaplarınızdan Ivan Sergeyeviç Turgenyev Şiirlerini paylaşmayı unutmayın!
Editörün Seçimi: Geç gelen mutluluk, acı ve gücendirici bir şeydir. (Ivan Sergeyeviç Turgenev)
Çok fazla anım var ama hatırlamaya değer hiçbir şeyim yok ve önümde uzun, upuzun bir yol, amaçsız bir yol... İstemiyorum yürümek..!
Hiçbir şey yapmamaktan yorgun düştüm.
Övündüğünüz onurunuz size ihanet etti.
Hristiyanlığın sana yardımı dokunmuyorsa, sen de filozof ol, kalender bir filozof!
Bir dakika bile, bir saniye bile dinlenme olmayacak! Bir saniye bile. Ölüm beklemez ya, o zaman hayat da beklememelidir.
İradesi zayıf insanlar bir şeye kendiliklerinden son veremezler, bunun onun dışında oluşmasını beklerler.
Kendisi için hiçbir şey istememek ve beklemek ve başkaları için derin bir sempatiye sahip olmak, gerçek kutsallıktır.
Nerede yoksak, orası iyi..!
"Sadece hasreti bilen biri...
Nasıl acı çektiğimi anlayacaktır...
Ve nasıl acı çekiyor olduğumu..."
"Hem, insan her zaman içinde olup bitenleri yüksek sesle ifade edebilir mi?"
"Zaman bazen öylesine hızlı bazen de solucan misali sürünerek geçer. Fakat insan, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığı anlarda kendini iyi hisseder."
Sevip de sevilmemek kadar korkunç bir şey olmadığını unutmayınız! Benim zavallı Nikolay'ımı asla bırakmayınız!
“Geçmişi hatırlamanın lüzumu yok,”
“Geleceğe gelince; onun için de kafa patlamaya değmez."
Yufka bir yürek istediğin gibi bükülür.
Çocuklar, onları “gerçekten” seveni hisseder.
Biliyor musun, ne hatırladım ağabey? Bir gün rahmetli anneciğimle tartışmıştım: Annem bağırıyor, beni dinlemek istemiyordu. Sonunda ona beni anlamayacağını söylemiştim; biz farklı iki kuşağa aittik. Çok gücenmişti, ben de "N'apalım?" demiştim. "Hap acı yutmak gerekiyor." İşte şimdi de sıra bize geldi, bizim varislerimiz de bize siz bizim kuşaktan değilsiniz, acı hapı yutun diyebilirler
Vay canına! Bak aslan karınca yarı ölmüş bir sineği sürüklüyor. Sürükle kardeşim, sürükle! İnat etmesine bakma. Hayvan olarak durumundan faydalan. Sen acıma duygusunu duymayabilirsin, buna hakkın vardır. Bizim gibi duygularını ayaklar altına almıyorsun.
Bir kadın yarım saatlik bir konuşmayı devam ettirebiliyorsa, bu bile iyiye işarettir.
İnsan her şeyi anlayabilir... Meltemin nasıl estiğini de, güneşte olup bitenleri de...Gel gelelim, kendisinden başka bir insanın burnunu neden başka türlü sildiğini bir türlü anlayamaz.
Kadın olsun da, kurnazca davranmasın!
Genç olup becerememek neyse de, yaşlanıp bir şey yapamamak bir bela gibi! Adamı en çok üzen şey ise, kuvvetinin eksildiğini hissetmektir.
Zaman bazen kuş gibi uçar bazen de solucan gibi sürünerek geçer; ama insan en çok zamanın ağır mı yoksa çabuk mu geçtiğini fark etmediği vakit kendini iyi hisseder.
Bir romantik olsaydım ‘yollarımızın ayrıldığını hissediyorum’ derdim ama değilim, o yüzden sana birbirimizden bıktığımızı söylüyorum.
Buraya niçin geldiğimi Tanrı bilir! Biliyor musun, insanın kendi kendisini saçlarından yakalayıp, topraktan turp söker gibi çekip atması bazen faydalı oluyor; ben de son günlerde böyle yaptım... Fakat kendimi içinden çekip attığım şeye, üzerinde tenebbüt ettiğim toprağa, son bir defa daha bakmak istedim.
Öğle sıcağı geçer,akşam olur,sonra da gece...acı çekenlerin,yorgun olanların sesiz evlerine dönerek tatlı bir şekilde uyuyacakları zaman gelir...
Aşık olma fırsatını bulamamış bütün kadınlar gibi o da bir şeyler istiyordu, ama ne istediğini kendisi de bilmiyordu. Daha doğrusu, bir şeyler istiyormuş gibi geliyordu ona ama, aslında hiçbir şey istediği yoktu.
İnsan en çok zamanın ağır mı, yoksa çabuk mu geçtiğini farketmediği an kendisini iyi hisseder.
Övündüğünüz onurunuz size ihanet etti.
Hiçbir şeye inanmamaya cesaret edebilen birini görmek beni oldukça heyecanlandırır.
Kadın aşkından koru kendini oğlum. Bize mutlulukla birlikte zehir sunan bu duygudan kork!'' diyordu mektubunda babam.
İnsan her şeyi anlamaya yeteneklidir. Evreni dolduran esirin titreşimini de, güneşte olup bitenleri de; ama başka birinin, burnunu neden kendi gibi değil de başka türlü sildiğini.. işte onu anlayamaz.
Bizim asıl değiştirmemiz gereken, eğitim sistemimizdir.
Öyle bir an gelir ki;
bazı yolların dönüşü,
bazı hataların özrü,
bazı insanların anlamı olmaz.
Bütün dehamı, bütün eserlerimi akşam yemeğine geç ya da erken gelmemle candan ilgilenen bir kadın uğruna feda etmeye razıyım.
Fakat insan kendisine nasıl paha biçmez. Eğer benim bir kıymetim yoksa peki benim kime ne faydam olur ki?
Koşullar bizi tanımlar; bizi bir yola ya da diğerine zorlarlar ve sonra bunun için bizi cezalandırırlar.
“İlaç, acıdır ama gene de yutmak gerek. “
Çok yaşayınız, bu en iyi dileğimdir size...Fırsatınız varken hayatınızı yaşayın!...
Çocuklar,onları seveni hisseder.
“Bir romantik olsaydım, yollarımızın ayrıldığını hissediyorum derdim ama değilim. O yüzden sana birbirimizden bıktığımızı söylüyorum.”
"Aşkın ölümden güçlü olduğunu bilmez misin?"
İnsan yaşadığı ânın farkına varamıyor; zaman geçtikçe duyuyor geçip gidenlerin sesini.
Beni unutursunuz! Ölüler Canlılar’a arkadaş olamaz.
Hayat öyle bir biçimde olmalıydı ki, her anı anlamlı olsun!
Bazı yaralar vardır ki, kapanmış olsalar bile dokununca sızlarlar.
Hiçbir şeye inanmamaya cesaret edebilen birini görmek beni oldukça heyecanlandırır.
Sizin gibi insanlar soylu kişilerdir. Soylu birine yaraşır uysallıktan ya da öfkeden öteye gidemezler. Bunlar ise boş şeyler! Örneğin, sizler dövüşmezsiniz. Buna rağmen, kendinizi aslan gibi görürsünüz. Biz ise dövüşmek istiyoruz. Ama, konuşmak boşuna! Bizim savurduğumuz toz sizin gözlerinizi yakar, bizim çamurumuz seni kirletir. Sen bize ulaşamadın. Elinde olmadan kendini beğeniyorsun, kendi kendini suçlamak hoşuna gidiyor. Halbuki, bütün bunlar bizim canımızı sıkar. Biz başkalarını kırmalıyız. Sen sevimli bir çocuksun; ama ne olursa olsun, yumuşak, liberal bir beyzâdesin. Babamın söylediği gibi; işte hepsi bu kadar!
Bir fotoğraf, bana kitaptaki on sayfanın anlattığını, birkaç çizgide gösterebilir.
Bir defa, insanları tanıyabilmek için onları sınarsınız. İkincisi, başka insanları incelemek için çaba harcanmaz. Bütün insanlar, gerek ruh, gerek fizik açısından, birbirlerine benzerler; hepimizin beyni, dalağı, yüreği, akciğerleri aynı biçimde yapılmıştır. Manevi değerler ise herkeste aynıdır; küçük farkların önemi yoktur. Bir insanı tanımak, diğerini de tanımak anlamına gelir. İnsanlar aynı ormandaki ağaçlar gibidirler; hiçbir botanik bilgini, tek tek akkavağı incelemeye kalkmaz.
Birçok kişi ondaki bu sertlikten hoşlanmaz, eleştirir, bunda bir gurur, bir duygusuzluk görürler; amam onun gibi insanların sıradan insanlar için kullanılan ölçülere göre değerlendirilmesi doğru olmaz, değil mi?
Bana kızmayacaksınız, öyle mi? Öyleyse şunu bilmenizi istiyorum ki sizi aptalca, çılgınca seviyorum. İşte sonunda bunu söylettiniz.
İnsanın doğup büyüdüğü evde, çok iyi bildiği bir yatağın üzerinde, sevilen ellerin hazırladığı bir yorganın altında uykuya dalması ne güzel şeydi!
"Ölüm eski bir şey ama herkes için yenidir."
Kalbinin ortasında karmaşık düşüncelerini paralıyan bir acı duymustu ve o da bütün gençler gibi bunu aşka yormuştu.
Ben şehir dedikodularına inanmam. Ama, bizim okumuş valinin dediği gibi, bunların doğru olduğunu düşünmeyi severim.
İnsanın başına nasıl bir felaket gelirse gelsin o, ya aynı gün ya da en çok ertesi gün karnını tıka basa doyuracaktır.
İlk aşk, devrimden farksızdır; hiç değişiklik olmadan sürüp giden hayat bir anda darmadağın oluverir.
Sövüp saymak için bile olsa, insanın başkalarına ihtiyacı vardır.
Tek tek insanları anlamak için zahmete girmeye değmez. Bütün insanlar özdeştir, bedence olduğu gibi ruhça da. Tümümüzün bir beyni, dalağı, yüreği ve ciğerleri var, bunlar özdeş yapıdadır. Moral denilen şeyler de özdeştir hepimizde.. Ufak tefek değişiklikler önemli değildir. Bir tek insanı ele almak, bütün ötekileri tanımak için yeter. İnsanlar ormandaki ağaçlar gibidir: Hiçbir bitkibilimci, tek tek bütün meşe ağaçlarını incelemeye kalkmaz.
Kendine ait olmak – yaşamın özü bu konuda yatıyor.
Sonunda, doğa alçakçadır: acele etmek için bir nedeni yoktur ve er ya da geç, ona ait olanı alır. Bilinçsiz ve kendi kanunlarına itaatkar bir şekilde, sanat özgürlüğünü bilmez, tıpkı iyiliği bilmediği gibi.
Aşk, bence, ölümden ya da ölüm korkusundan daha güçlüdür. Sadece onunla, aşkla, hayat bir arada tutulur ve ilerler.
Her şeyin, kesinlikle her şeyin hazır olduğu anı beklersek, asla başlayamayız.
Dilediğim gibi yaşayamıyorum, başka türlüsüne de gerek yok.
Asla fikirlerden değil, daima karakterden başladım.
Bu kocaman dünyanın içinde yerini bulamamış küçücük bir nokta gibi hissediyorum kendimi. Yaşıyorum, hareket ediyorum, konuşuyorum. Ama herşey anlamsız geliyor.
"Herhangi birine kıyasla, Pavel Petroviç için o günler çok daha zordu: Geçmişini yitirmekle her şeyini yitirmişti."
"Dilediğim gibi yaşayamıyorum başka türlüsüne de gerek yok."
"Yaşamaya çalış, sanıldığı gibi kolay değildir..."
Övünüp durduğunuz onurunuz işte iflas etti!
“Çok şey bilen çabuk yaşlanır.”
"Hem üstelik siz de bilirsiniz ki, aşk da bir yalan bir duygudan başka bi şey değildi."
"Geçmişe dönmeye gerek yok".
Eğer bir kadın yarım saat konuşabiliyorsa, bu gercekten önemli bi şeydir
İradesi zayıf insanlar bir şeye kendiliklerinden son veremezler, bunun onun dışında oluşmasını beklerler.
İnsanın başına nasıl bir felaket gelirse gelsin o, ya aynı gün ya da en çok ertesi gün karnını tıka basa doyuracaktır.
Aramızda kim, küçük egoizme, bu küçük iyi duygulara, acımaya ve pişmanlığa karşı çıkma gücüne sahip?
Çocuklar bunun için var – ebeveynlerini sıkılmasın diye.
“Bir romantik olsaydım ‘yollarımızın ayrıldığını hissediyorum’ derdim ama değilim, o yüzden sana birbirimizden bıktığımızı söylüyorum.”
Ölüm, ağıyla balığı yakalayan ve onu bir an için suya bırakan balıkçıya benzer. Balık yüzmektedir ama, ağa düşmüştür bir kere; balıkçı dilediği zaman çeker onu.
Nihilist, hiçbir otorite önünde eğilmeyen, ne kadar saygı değer olursa olsun hiçbir prensibe inanmayan adam denektir.
Zaman bazen kuş gibi uçarak, bazen de solucan gibi sürünerek geçer. Ama insanın özellikle en çok hoşuna giden şey, zamanın çabuk mu, yoksa ağır mı geçtiğini fark bile etmemesidir.