Sayfa İçeriği: Hazır Cevap Sözler, Hazır Zekice Sözler, Hazır Cevap Sözleri, Hazır Cevap Sözler 2019, Hazır Cevap Mesajlar, Hazır Cevap Laflar, Hazır Cevap Sözler Twitter, Hızlı Laf Sokan Sözler
Hazır cevap, hızlı cevap sözlerini sizler için derleyip topladık. Hazır cevap vermek istediğiniz insanlara, bu sayfamızdaki yazıları söyleyebilirsiniz. Sosyal medya hesaplarınızdan da hazır cevap sözlerini paylaşabilirsiniz.
Editör Seçimi: Ne kadar hızlı koşarsan koş, asla "vicdanından" kaçamazsın. (Papillon)
Napolyon savaşta İspanya’yı yenmiş. İspanya Kralı siz ancak para ve mal için savaşırsınız, biz ise namusumuz ve şerefimiz için savaşırız demiş. Bunun üzerine Napolyon:- Evet insanın neyi eksikse onun için savaşır.
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile’ ye hasımlarından biri: – Efendim, demiş. Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi? Galile: – Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?
Garip halleri ile ünlü olan şair Ruhi, serbest nazım usulüyle şiir yazmanın moda olduğu dönemlerde bir gün eline geçen bir şiir mecmuasında genç şairlerden birisinin irili ufaklı mısralarla bütün bir sahifeyi dolduran mısralarına uzun uzun baktıktan sonra:
– Garip, demiş. Bunlar üzüm salkımı, yazan da şair değil manav olsa gerek.
İngiliz Büyükelçisi, eski Türk evlerinin dış duvarlarına asılan “Ya Hafiz” (Muhafaza Eden Rabbimiz) levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizade Fuad Paşaya bunların ne olduğunu sormuş.
Fuad Paşa İngiliz’in tam anlayacağı dille cevap vermiş.
– O gördükleriniz, Osmanlı Sigorta Şirketinin levhalarıdır.
Vatikan’da kaç kişinin çalıştığı sorusu üzerine Papa, uzun uzun düşünüp “Yaklaşık yarısı” yanıtını vermişti.
Efendimiz (s.a.v.) sahabelerine bir ikram sırasında hizmette bulunurken, uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaşarak,
– Bu kavmin efendisi kim? diye sordu O’nu arıyorum.
Efendimiz (s.a.v.) bu soruya, gurur olur endişesiyle “benim” diye cevap vermedi. Ve o anda sahabelerine hizmet etmekte olduğundan, asırlar boyunca yankılanan ve aynı zamanda atlı adama cevap niteliği taşıyan şu sözlerle mukabele etti:
– Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir.
Erkek:Senı ben daha önce bır yerlerde görmüştüm ama?
Kadın:Doğrudur onun için ben artık oraya gitmiyorum.
Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon’ un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
– Önce şurasını almalıydinız, sonra buradan geçerek ötesini zapdetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca, Napolyon:
– Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.
İngiliz devlet adamı Winston Churchill, Avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill’e kızgın kızgın şöyle seslenir: -Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım. Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır: -Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim.
Dostlarından biri, Fransız kralı 15. Lui’ ye: Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder. Kral, alaylı alaylı gülerek: Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
Büyük İskender’den bir gün bir dilenci para istemektedir. Aralarında şu diyalog geçiyor:-Az bir şey olsa ihsan etmez misiniz?-Az şey vermek bana layık değildir. -O halde çok ihsan ediniz.-O da sana layık değildir.
Mehmet Akif, Baytar Mektebi’nde müdür muavini olarak çalıştığı bir dönemde, muhasebeden gelen bir yazıyı anlayamaz. Yazıyı kaleme alan Salih Efendi’yi aratarak yazıda ne demek istediğini sorar: -Salih Efendi iki türlü mana çıksın diye böyle yazdık efendim. Cevabını verince, Akif dayanamaz ve: -Hayret doğrusu, der. Biz birini bile çıkartamadık da.
Varlıklı bir adam çok içmiş ve tüm denizi içebileceğini iddia etmiştir ve kaybettiği takdirde de evini, arazisini kazananlara verecektir. Ertesi gün uyandığında yaptığının ne kadar saçma olduğunu anlar, ama bir iddiaya girmiştir bir kere. Yunanlı bir filozof ona bu konuda yardım eder. O gün iddiaya girdiği kişilerle karşılaşır ve: “İddia hala geçerlidir, denizin içeceğimi söylemiştim ancak bir sorun var. Ben sadece bu denizin suyunu içerim diye bahse girdim, denize dökülen ırmakları ve çayları içmem söz konusu değil. Irmak ve çayların yönünü değiştirirseniz denizi içerim.”
Sokrat ölüme mahkûm edildiğinde, eşi: – Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca, Sokrat: – Ne yani, demiş. Birde haklı yere mi öldürülseydim!
Abdülhak Hamid’in evindeki sohbette, konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılır. Yaşı geçmiş bir hanım, Abdülhak Hamid’e döner ve: – Efendim, gönül kocamaz! der. Hamid cevap verir: -Kocamaz ama kocamış bir vücut içinde oturmak da istemez.
Çok şişman olan Yahya Kemal, bir yokuşun sonundaki lokantanın önünde dinlenirken, içeriden çıkan garson: – Buyurun beyim, diye atılmış. Ne alırsınız? Yahya Kemal, tebessüm edip: Evlat, demiş. Müsaade edersen biraz nefes alacağım.
Bir doktor alkolsüz bira içilir mi? diye soran hastasına, Nasreddin Hoca’nın şu fıkrası ile cevap vermiş:
Adamın biri, Nasreddin Hoca’ya:
– Tuvalette bir şey yemek caiz midir? diye sorunca, Hoca:
– Caizdir, demiş. Ama içeride başka bir şey yediğini zannederlerse, ne diyeceksin?
İmam- ı Azam hazretleri, üzerine doğru gelmekte olan bir hayvana yol vererek kenara çekildiğinde, yanındakiler neden böyle yaptığını sormuşlar.
Hazret, düşünmeden cevap vermiş
– Onun boynuzları var, benim ise aklım.
Beyazıd- i Bestami Hazretleri akıl hastahanesinin önünden geçerken, bir tabibin havanda ilaç dövdüğünü görerek:
– Çok günahkarım, der. Bunun içinde ilaç var mı? Tabib daha cevap vermeden, konuşmaları dinleyen bir hasta, pencereden seslenir.
– Tövbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır. Kalb havanında tevhid tokmağı ile döv. İnsaf eleğinden geçir, göz yaşı ile yoğur. Aşk fırınında pişir ve sabah akşam bol bol ye. Göreceksin hastalığından eser kalmayacak.
Bistami hazretlerinin gözleri dolar ve :
– Ya Rabbi, der. Şu dünya hastanesinde ne tabipler var.
Hocaya “bal ile sirke uyuşmaz” derler. Niçin uyuşmasın der ve gider yarım okka bal yer, yarım okka da sirke içer, gelir oturur. Yüzünün yemyeşil olduğunu görenler sorar:
– Bal ile sirke uyuşmadılar değil mi?
Hoca hiç erkekliği elden bırakır mı?
– Yo yo onlar uyuştular da, şimdi beni aradan çıkarmaya çalışıyorlar.
Cenap Şahabettin’e; -Şu edepsize neden bir tokat vurmadın? Dediklerinde şu cevabı vermiş; -Eldivenim yoktu, iğrendim.
Öğrencilerinden biri, Konfüçyüs’e: – “Ölüm nedir?” diye sorduğunda, Konfüçyüs’ün cevabı şu olmuş:- Hayat hakkında ne biliyorsun ki, sana ölümden bahsedeyim.
Sokrates ölüme mahkûm edilir, akabinde eşi: – Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlar. Sokrates’te: – Ne yani, haklı yere mi öldürülseydim! Diye cevap verir.
İsmail Dümbüllü sahnedeyken bir seyirci protesto etmek için sahneye “hıyar” fırlatıyor. Dümbüllü yere düşen hıyarı alıp kalabalığa dönüyor ve şöyle diyor: “Beyefendi kartvizitini yollamış.”
Bilindiği gibi Hz. Eyyub (a.s.) sabır ve metaneti ile dillere destan olmuştu. Bir rivayete göre o meşhur hastalığını on sekiz sene çekmişti. Hiçbir zaman isyan etmeyen Hz. Eyyub (a.s.)’e hanımı bir gün şöyle sordu:
Bu hastalığın bitmesi, çektiğin dertlerin gitmesi için Cenab-ı Hakk’a duâ etsen olmaz mı?
Hz. Eyyub (a.s.), hanımına şu cevabı verirler:
Benim bolluk ve refah içinde yaşadığım müddet 80 yıldır. Çekmiş olduğum darlık ve sıkıntılı zaman ise daha bu süreye ulaşmamıştır. Bu durumda ben Allah’tan utanırım. O’na (c.c.) bu halin üzerimden gitmesi için nasıl duâ ederim ki…
Hz. Ali’ye:
– Allah, bu kadar insanı nasıl hesaba çeker? diye sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir:
– Nasıl rızıklandırıyorsa öyle.
Erkek:Peki ne işle meşgulsün?
Kadın:Kadın taklidi yaparım.
Erkek:Vücudun adeta bir tapınak gibi.
Kadın:Evet ama papazlar giremez."
Erkek:Seninle herşeyimi paylaşmak isterdim.
Kadın:İyi, banka hesabından başla o zaman.
Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş. Bernard Shaw, oyununun ilk akşamında, oyuna Churchill’i davet etmiş ve iki davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:
“Size iki davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz.
Tabii dostunuz varsa.”
Churchill lâfın altında kalır mı, hemen cevap göndermiş:
“Maalesef o akşam başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci akşam gelebilirim, tabii oyununuz ikinci akşam oynarsa.”
Bir bilgeye sordular: – Bir insanın zekasını nerden anlarsınız: – Konuşmasından – Ya hiç konuşmazsa. – O kadar akıllı insan yoktur ki?
Bir toplantı sırasında, o yörenin en bilge kişisine ” Zaman nedir?” diye sorduklarında, ondan şu cevabı alırlar:
– Şimdi Zamanı anlatacak kadar Zamanım yok.
Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates’e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış. Sokrates, gayet sakin: -Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum demiş.
Şahabettin Süleyman, bir gün Ahmet Haşim’e: -Üç günden beri zihnimde önemli bir fikir saklıyorum, dediğinde, Ahmet Haşim, onun fikir üretmedeki kısırlığını ima ederek şöyle demiş: -Günahtır yahu, salıver gitsin şu fikri. Zavallıcık günlerden beri tek başına kim bilir ne kadar sıkılmıştır?
İngiliz lordu Atatürk’ün daveti üzerine İstanbul’a gelir. İngiliz lordu şerefine verilen yemekte servis yapan Türk elindeki tepsiyi devirir. Herkes büyük bir şaşkınlık içinde kalmıştır ve Atatürk’ün ne tepki vereceği beklenirken, Atatürk İngiliz lorduna dönerek: “Halkım her şeyi beceriyor da bir tek uşaklığı beceremiyor”
Yahya Kemal’e “Ankara’nın en çok hangi tarafını seviyorsunuz” diye sorduklarında şu cevabı vermiş: – İstanbul’a dönüşünü.
İrlandalı yazar George Bernard Shaw ile İngiliz devlet adamı Winston Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş. Bernard Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill’i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş: – Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa. Churchill, hemen cevap göndermiş: -Maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa.
Mustafa Kemal, yabancı konuğu ile otururken kahveleri getiren hizmetlinin ayağının takılması üzerine; “Ben bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim” demiştir.
Can Yücel’e sorarlar: – Efendim nedir bizim memleketteki bu sağcılık solculuk davaları? Can baba: “Bu ülkede sabah kalktığında malafat eğer sağ tarafa kaymışsa sağcısındır, yok eğer sol taraftaysa solcu.” – Peki, sizinki ne tarafta? ” İleride daima ileride…”
Çok şişman olan Yahya Kemal, bir yokuşun sonundaki lokantanın önünde dinlenirken, içeriden çıkan garson: –Buyurun beyim, diye atılmış. Ne alırsınız? Yahya Kemal, tebessüm edip: Evlat, demiş. Müsaade edersen biraz nefes alacağım.
Abraham Lincoln ABD eski başkanıdır. Sima olarak da yakışıklı değildir. Bir gün politik bir tartışma koptuğunda muhalefetten biri: “Bu adam ikiyüzlünün teki, inanmayın.” demiş. Lincoln ise: “Ya ben ikiyüzlü olsam, neden bu yüzü kullanayım ki?”
Ebu Hureyre “takva”nın ne olduğunu soranlara:
– “Siz hiç dikenli yoldan geçtiniz mi?” dedi. Onlar da “Evet geçtik” dediler.
Bunun üzerine: “O halde oradan geçerken ne yaptınız?” diye sordu. Onlar:
– Dikenlerden sakındık, dediler.
– İşte takva da, günah ve hatalardan sakınmaktır, cevabını verdi.
İbn-i Abbas hazretlerine “Ruhlar cesetlerinden ayrılınca nereye giderler?” diye sorduklarında, o yüce insandan şu cevabı almışlar:
– Yağı biten kandillerin ışığı nereye gidiyorsa, oraya…
Erkek:Benim hayatım boyunca, sen nerelerdeydın? .
Kadın:Tipine bakılırsa ben daha doğmamıştım.
Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi:
- `İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum` diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
- `Ben seni kaybettiğin para icin değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum.`
İdam edilmek üzere olan bir mahkuma:
– Diyeceğin bir şey var mı? Diye sorduklarında
– Tecrübe kazandım, cevabını vermiş. Bu bana bir ders oldu.