Sayfa İçeriği: Halid Ziya Uşaklıgil Sözleri, Halid Ziya Uşaklıgil Şiirleri, Halid Ziya Uşaklıgil Sözleri Facebook, Halid Ziya Uşaklıgil Sözleri Kısa, Halid Ziya Uşaklıgil Ünlü Sözleri, Halid Ziya Uşaklıgil Özlü Sözleri, Halid Ziya Uşaklıgil Aşk Sözleri
1800 ve 1900'lü yıllarda yaşamış olan başta Aşk-ı Memnu'nun eserinin sahibi olan ve bir çok esere imza atmış Halid Ziya Uşaklıgil Sözlerini sizlere sunduk. Twitter, Facebook gibi hesaplarınızdan Anlamlı Halid Ziya Uşaklıgil Sözlerini paylaşabilirsiniz.
Editörün Seçimi: İnsan, üzüntülü ve sevinçli zamanlarında, kalbinin dayanamayacağından fazlasını duyarlı bir kalple bölüşmek ister… (Halid Ziya Uşaklıgil)
Bana öyle geliyor ki seni bu kadar perişan eden şey çalışmaktan korku değildir, hayatın henüz bilmediğin bir şeyine biraz vaktinden önce rastlamandır. Yalnız bundan ibaret...
Sevmek, sevmek istiyordu. Hayatında yalnız bu eksikti: fakat hayatta her şey bundan ibaretti. Sevmek, evet, saadet yalnız bununla elde edilebilirdi. (…) Sevmek istiyordu, hummalar içinde mecnunca (delice) bir aşk ile sevecek bir mesut olacaktı. (…) Nefes alamıyor, boğuluyordu; bu mezardan çıkmak,yaşamak, sevmek istiyordu.
Hatıralar hava ve zaman etkisiyle yıpranmış, delik deşik olmuş bir sayfa şeklinde kalır. O zaman en çok etki eden şeyler, hatıralar tablosunda en derin kazılı olanlardır.
“İnsanlar tuhaftır. Kötü bir şey yapmakta olduklarını sezinleyecek olurlarsa kesinlikle ilk önce vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar. Kötü işler sahibi olanlara sorunuz; hepsinde kendi kendilerine bulunup uydurulmuş ve özenle pekiştirilmiş sebeplere rastlarsınız.”
İnsanlar ne kadar büyürlerse büyüsünler, gene kimi dakikalar vardır ki annelerine sokularak çocuk olmak isterler.
“İnsan, keder ve sevinç zamanlarında yüreğinin katlanabileceğinden fazlasını, başka bir yürekle paylaşmak ister.” Halid Ziya Uşaklıgil
Dert ve felaket insanları en çok umuda sarıldıkları zamanda hırpalamaktan zevk alır.
Hayata yırtmaktan ziyade sevmek; fakat sevmekten evvel sevilmek için gelmişe benzer nazenin bir edanın baygınlıkları vardı.
Herkes konuşuyor, hiç kimse dinlemiyordu.
"Söylenmemiş söz ağırlaşır..."
Bir matemin acısı altında ezilip kalan kalplere kuvvet vermek için hayat vazifelerinin hakim sedası kadar etkili şey olamaz.
"Şimdi ben burada yeisimle zehirlenirken o yukarıda yine bahtiyarlığından gülüyor."
Bir matemin acısı altında ezilip kalan kalplere kuvvet vermek için hayat vazifelerinin hakim sedası kadar etkili şey olamaz.
Aman Yarabbi! Sevmek bu muydu? İnsanı sanki bir mengene içinde sıkıp da birisinin ayakları altına ezik, bitik, can çekişerek atmak isteyen bu öldürücü şey, sevmek bu muydu?
Kaç kere bunu söylemek için cesaret etmek istemişti, fakat kendisini meneden bir şey vardı. Zannediyordu ki, onu söyleyecek olursa Behlül gülecek, eğlenecek, bütün etraftan, bu çamların arasından alay kahkahası patlayacak, ona: Lakin çocuk! Seninle eğlendiler, diyecekler. O zaman? O zaman artık ölmek lazım gelecek.
Çekinmek!.. Çok iyi anlamıştı ki çekinen aç kalır.
Demek hayat dedikleri şey sonuna kadar müthiş darbeler toplamakla geçecek...
İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mai ve daima mai; aşağı bakılsa siyah daima siyah...
Ah! Hayatının o umudu, o hülyası! Şimdi onu kendisinden ne kadar uzak görüyordu.
Bilir misin azizim? Ağlamamak için gülüyorum.
“Sükut (sessizlik)!... sükuta davet ederim.”
"Mezar taşı iştihar(şöhret) heykelinin kaidesidir(ayaklığıdır)"
Oh! Hayat! Hayat!.. Zavallı insanlar!
Size tavsiye ederim, bana kıskançlık meseleleri icat etmeyiniz...
Bilir misin azizim? Ağlamamak için gülüyorum.
Gökyüzü yine bu geceki gibi yıldızlı, hava yine böyle temiz, yine ben düşünceliydim.
"Sevmek, sevmek istiyordu.
Hayatında yalnız bu eksikti
fakat hayatta her şey bundan ibaretti."
Ama heyhat! Gençler o kadar hızla ihtiyarlıyor ki gençlik uygarlığa kurban olmuş diyeceğim geliyor.
Neden gizli ağlıyorsun? Madem ki senin ağlanacak şeyin var, ne için birlikte ağlamayalım?..
Ve evrenin bu son gecesinin tek seyircisi olarak, bütün o karların altında donmuş manzaraların kenarında kendisini görüyordu; bir kişi, bu ölmüş evrenin içinde yapayalnız! Şimdi de böyle değil miydi? Yapayalnız...?
Cinayeti kaldırmak, savaşı yoketmek, fakirliği, yoksulluğu kaldırmak mümkün mü?İstediğiniz kadar ağlayınız.Fayda?Hiç..!
Bir şey iki türlü sevilir: Son derece şiddet-i hissiyatla yahut metin ve kuvvetli bir muhakemeyle..!
Bana öyle geliyor ki seni bu kadar perişan eden şey çalışmaktan korku değildir, hayatın henüz bilmediğin bir şeyine biraz vaktinden önce rastlamandır. Yalnız bundan ibaret…
Çocuklukta hep böyle değil midir? Hatıralar hava ve zaman tesiriyle yıpranmış, delik deşik olmuş bir sahife şeklinde kalır
"Ümit var mı?" diyordu, tabip cevap verdi:
- Ümit ne vakit kesilir?
Onun alemi; işte şu yavaş yavaş açılan beyninin içinde, mai bir sema, o mai semanın içinde birçok gülümseyen ümit yıldızlarından ibaretti..!
Bir kadın bir kere uçurumlardan yuvarlanmaya başladı mı artık düşüşüne son verecek nokta yoktur, ne kadar aşağı düşerse düşecek yerleri o kadar çoğalır...
"Kadınlar şiirli aşklar hulya ederler ve aşklarında şiir ile bahtiyar olurlar."
"Korkuyorum. Evlilik! Bu kelime bana korkunç bir şey gibi geliyor."
Herkes söylüyor, hiç kimse dinlemiyordu.
Evlilik öyle bir hayat oyuncağı ki talihin bir cilvesi.
Ufuklardan bir parça güneş istemek için yuvasının kenarında bekleyen beyaz bir güvercin yavrusu gibi...
"Bugün takdir ettiğimiz bir adamın o yolda tuhaf bir resmini görsek hangimiz gülmeyiz?Fakat o resme gülmüş olmaktan dolayı o adam hakkında fikrimize hiçbir tebeddül(değişme) gelmez."
Ben sana bir şey söyleyeyim mi? Sen benimle niçin dargın duramıyorsun bilir misin? Çünkü dargın duracak olsan kavgaya imkan bulamayacaksın.Yeniden kavga etmek için mutlaka barışmak lazım geliyor.
Bilmem nerede görmüştüm:
'Şiddetlenmeyen aşk son bulur.' denilmiş.
"Fakat bu hayattan müşteki(şikayetçi) değildi. Çalışmak şimdi onun için adeta asabi bir illet (sinirsel bir hastalık) olmuştu, duramıyordu."
"Bırakın, şurada, gözlerinizin altında öleyim."
Artık şu istediğini elde edemediği hayatının acı lezzetinden bir hoş üzüntü bile duyar olmuştu.
"Edebiyat sınıfına geçtikleri zaman hulyaya musait bir saha aramakla meşgul olan fikirlerine yeni bir pervaz seması(uçuş göğü) açıldı; Şiir..."
"Sessizlik!"
"Zaten aşka kin kadar yakın bir his yoktur."
‘ Oh, Halka bakarsanız hiçbir şey yapmamak lazım gelir; bence insan halk için değil nefsi için yaşamalıdır’
Bu kalp kimin kalbi olabilirdi..? Bütün etrafındakilerin kalpleri ondan uzaklaşmış idi; hiç, hiçbir müşfik kalp görmüyorduki o şifa verecek gözyaşlarını serpmeye muktedir olabilsin, şiğdi artık hepsiyle yabancılaşmış idi, hepsiyle...
Sevmek, sevmek istiyordu. Hayatında yalnız bu eksikti fakat hayatta her şey bundan ibaretti..
Bir kadın bir kere uçurumlardan yuvarlanmaya başladı mı artık düşüşüne son verecek nokta yoktur, ne kadar aşağı düşerse düşecek yerleri o kadar çoğalır.
Fakat heyhat! Zorluklar, insanları ümide en çok sarıldıkları anlarda zedelemekten haz alır.
"Öyle zamanlar olur ki gözyaşları mantıktan fazla esenlik verir"
Hayat bu muydu? İki kalbi kendi hallerine bırakmamak bu hayatın zalim bir yasası mıydı?