Sayfa İçeriği: Gündüz Vassaf Sözleri, Gündüz Vassaf Sözleri Kısa, Gündüz Vassaf Alıntılar, Gündüz Vassaf Sözleri 2019, Gündüz Vassaf Sözleri Anlamlı, Gündüz Vassaf Sözleri Güzel
73 yaşında ülkemizin önemli yazarlarından olan Gündüz Vassaf'a ait sözleri sitemizde derledik. Sosyal medya hesaplarınızdan hoşunuza giden Gündüz Vassaf Alıntılarını sizler de paylaşabilirsiniz.
Editörün Seçimi: Yatılı okula gittikten birkaç ay sonra, kedimin öldüğünü öğrenince anladım sevgisizlikten ve yalnızlıktan ölünebileceğini. (Gündüz Vassaf)
''Yeryüzünde yaşayabileceğimiz bir sürü yer olduğu halde o kadar sıkışıp kaldık ki, ne zaman yürüyüp ne zaman duracağımızı gösteren ışıklara muhtacız.”
Biz katılsak da katılmasak da, halkın seçimini yaptığını bilmek, egemen düzenin seçim sayesinde var olduğu yolundaki inancımızı güçlendirir.
Söylemeyen kalmadı. Orduya yapılan harcama, sağlık, eğitim, çevre koruması gibi alanlara yapılsa bir yeryüzü cenneti olabilirdi dünyamız. Nedir bu dünyanın askerden, savaştan çektiği? - İşgal ordularının girdikleri yerleri yağma, talan etmesi, kadınların ırzına geçilmesi, savaşlardan ve askeri manevralardan çevrenin tahribatı, ulusal değerlerin zedelenmesi, ibadet yerlerinin hakaret görmesi, istila karşısında insanların göçe zorlanması.
"Asıl açıklanması gereken, neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir." -Wilhelm Reich
Birbirimizi anlayamayacağımız korkusuyla, sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. Konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca, çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır. / Gündüz Vassaf
“Biz, özgür olmaktan korkuyoruz aslında. Yerleşik düzenin dikte ettiği, herkesin de karşılıklı olarak kabullendiği tutum ve davranış sınırlarının içinde kalmak istiyoruz. Bizi nihai bağımsızlığa götürecek adımı atmaya cesaret edemiyor, kendi içimizdeki sese kulak vermekten çekiniyoruz. Çünkü öyle yaptığımız zaman, bize genellikle deli deniyor. Bize deli denmesini istemiyoruz. Bize deli denmesinin ve deli muamelesi yapılmasının sonuçlarına katlanacak gücümüz yok.”
Taraf seçmek, insanı gelişmekten, denemeler yapmaktan, iletişim kurmaktan alıkoyar. Taraf seçmekle, içine hevesle kendimizi hapsettiğimiz gettolar kurmuş oluruz. Öteki, yanlış taraftadır. O, bizlerden biri değildir. Biz üstünüz. Onlar bizden aşağıda. Bizim tarafla ilgili her şeyi ezbere biliriz. İnançlarımızı, görüşlerimizi, erdemlerimizi, gece gündüz, değişmeyen bir nakarat gibi yineleriz. Şüphe, moralimizi bozar. Takım ruhuna ters düşer. Her türlü kuşku aidiyet duygumuza gölge düşürür ve bizi kaybolmuşluğa doğru götürür. Seçmek, bir yere ait olmak demektir. Ait olmakla da dostluklar kazanırız. Aksi halde toplum dışına itilmiş oluruz.
“Özgürlük, güç merkezleri tarafından sunulan şıklardan birini özgürce seçmekle sınırlı.”
Çoğu zaman ezilenler, kendilerini ezenler gibi olmaya özenirler. Bir zamanlar ezilmiş olanların, birinci sınıf ezenler olduğu görülmüştür. Tarih bu tür örneklerle doludur: sömürgecileirn iktidarının yerini alan afrika cumhuriyetlerinden tutun da toplama k.
Özgürlük, güç merkezleri tarafından sunulan şıklardan birini özgürce seçmekle sınırlı. / Gündüz Vassaf
Sosyal sınıfların katı kuralları ancak gece bozulur. İsciler burjuvaların sokaklarında dolanırlar. Burjuvalar isci mahallelerindeki lokantalara giderler, fahiseler, papazlar, ögrenciler, askerler, ev kadınları, doktorlar ve yabancılar, hepsi aynı sokakta gezinirler, bakınırlar, birbirleriyle konusurlar, hatta belki de sonunda sevisirler.
''Birbirimizi anlayamayacağımız korkusuyla, sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. Konuşmamanın , iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır.''
'' Sokrates iki bin yıl önce “kendini tanı demişti.Kendimizi tanıdıkça başkalarını tanımaz,küçümser, dışlar olduk. Biz olmayı tanımlarken ipin ucunu kaçırdık.'Biz erkekler” 'Biz kadınlar', 'Biz Müslümanlar' , 'Biz aydınlar', 'Biz Amerikalılar' diye kendimizi tanımlarken hepimiz 'Biz' olduğumuzu unuttuk. Önce doğaya saldırdık sonra birbirimize. ''
Bütün savaşlara karşıyım çünkü bütün savaşlar insana karşı.
''İstediğim gibi olmak istemiyorum.''
Geceleri âşık olur, birbirimize aşkımızı geceleri ilan ederiz. Gündüzler bizi mantığımızı kullanmaya, kendi hapishanemize kapanmaya zorlar. Gün boyunca baskı güçleri, aşkın özgürlüğüne karşı savaşır. Ama geceler bizi yeniden âşık eder, bize “seni seviyorum” dedirtir. Gündüzleri söylenen “seni seviyorum’lar geceye gönderme yapar."
İnsanlar neden çocuk sahibi olur? Mutlu olacaklarını sandıkları için mi? Çocuk sahibi olmak mutluluktur, öyle mi? Hayır! Çocuksuz mutlu olmayan kişi, çocukla da mutlu olamaz.Bir başka insanın sırtından mutluluk talep etmeye hakkımız yok.Mutluluk her yerdedir.Ancak her yerde mutluluğu bulan kişi bir çocukla da mutlu olabilir.
Değişebilme kapasitemizi olumlu bir nitelik olarak değerlendirebilmek için, önce eylemlerimizin ve bunların sonuçlarının -sadece türümüz açısından değil, aynı zamanda tüm yaşam açısından- bilincine varmamız gerekir.
Yaşamın tarafını seçmeden, yaşantımız ve tarih boyunca bir tarafa karsı başka bir tarafı seçip dururuz. Seçtiğimiz tarafın anlamını ya da yasam biçimini başkalarına zorla kabul ettirmek için uğraşıp dururuz.
Psikiyatrist bireysel deliliğimizi frenleme ve sınırlama konusunda bize yardım ederken, aynı zamanda totaliter kolektif deliliğe uyum sağlamaya ve onu paylasmaya yöneltir bizi. Onun isi, topluma ayak uydurmamızı sağlamaktır.
Deli, uygarlığın anti-kahramanı olacaktır. Standartlaştırma ve totalitarizmin her yere ve her şeye nüfuz etmesine rağmen hâlâ deli olmayı başarabilenler, gerçekten çok güçlü ve essiz bireylerdir. “Deli” sözcüğünü hafife almamalı, çünkü bu ayrıcalık pek az insana verilebilir.
İnsanlarla tanışıp karşılaşmaktan çok, faydacı anlaşmalar yapıyoruz. Daha "merhaba" dediğimiz anda, "Bu ilişkiden ne gibi bir fayda sağlayabilirim acaba?" düşüncesi geçer aklımızdan. İlişkiler, insanın evrensel "birlikteliği" üzerine kurulmaktan çok, kesin amaçlar üzerine inşa edilir.
Kendimizi olduğumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar. Süpermenler ve tanrılar yaratmaya devam edeceğiz. Özgür toplumda kahramanlara yer yoktur. Özgür insanın kahramanları olmaz.
Özgürlük, güç merkezleri tarafından sunulan şıklardan birini özgürce seçmekle sınırlı.
İktidarların en büyük korkusu muhalefet değil, ciddiye alınmamaktır.
Ezilenler arasında en az delilerle ilgileniriz
Dünyayı sözcüklerle tutsak ettik. Bu süreçte biz de, kendi sözcüklerimizin tutsağı olduk.
Böyle bir eser nasıl mı yazılır?
"Yaşamam mümkün değildir," der,
"Ağaca, ormana, insana
Aşık olmadan."
Daha çok seçme olanağımız var, bu yüzden daha çok özgürlüğümüz var. Hayır. Böyle değil. Özgürlüğün esası, bir nesneyi, bir kişiyi, bir düşünceyi ya da bir çiçeği bir diğerine tercih etmek değil. Daha çok bir kucaklama, içine alma eylemi. 'Seçme özgürlüğü' bir kavram olarak özgürlük durumuna aykırıdır. Özgürlük, 'ya bu ya da şu' değil, 'ya hep ya hiç' ya da bir büyüme genişleme eylemidir daha çok. / Gündüz Vassaf
Toplu olarak hareket ettiğimiz için hep haklı taraf oluyoruz. Saldırı hedefimiz, birey. Bizimle aynı yolda yürümeyenler mahkûm ediliyor. / Gündüz Vassaf
“Totaliter düzen, ‘tek eylemli’ kahramanlarını, insanlaşmadan ve yaşlılık vb. nedenler yüzündne utanç verici hâle gelmeden önce kamuoyunun gözü önünden çeker. Çünkü kahramanın canlı tutulabilmesi için, sadece insanların imgeleminde yaşaması gerekir. Bu yüzden kahramanlar, daima gerçekte olduklarından daha büyük olarak düşlenirler. Bir kahramanla karşılaştığınız zaman, en olağan tepkilerimizden biri, onu düşlediğimiz kadar büyük bulmadığımız için hayrete düşmek olur.”
“Biz gerçeğin kendisiyiz. Bırakın oyunlarını oynasınlar. İktidarların en büyük korkusu muhalefet değil, ciddiye alınmamaktır.”
Psikiyatriste giden kişi, yeniden yarış pistine çıkmadan önce yağlama servisinde teknik bakım gören bir yarış arabasına benzer. Yarışın kendisi asla sorgulanmaz. Tersine, yarışı sorgulayanlar psikiyatrist tarafından sorgulanır.
Yaşamın anlamı gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur.
İdeolojiler tahterevalli gibi ka ih yükseliyor kah tu kaka oluyor ama onları ayakta tutan şirketler ne olursa olsun işlerini sürdürüp geçmişlerini gizliyor ve unutturuyorlar. Bu nedenle tarihlerini kafalarına göre yazdırmak için adam tutmaya bsşlamadılar mı? (sf 70)
“İş günü süresince tutsak olduğumuz gerçeğini o kadar kabullenmişizdir ki, onun dışındaki saatlerden ‘serbest zamanımız’ diye söz ederiz. Serbest saatlerin tam tersi, hemen hepimizin işte olduğu gündüzlerdir.”
“Kendimizi olduğumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar. Süpermenler ve tanrılar yaratmaya devam edeceğiz. Özgür toplumda kahramanlara yer yoktur. Özgür insanın kahramanları olmaz.”
Daha çok seçme olanağımız var, bu yüzden daha çok özgürlüğümüz var. Hayır. Böyle değil. Özgürlüğün esası, bir nesneyi, bir kişiyi, bir düşünceyi ya da bir çiçeği bir diğerine tercih etmek değil. Daha çok bir kucaklama, içine alma eylemi. 'Seçme özgürlüğü' bir kavram olarak özgürlük durumuna aykırıdır. Özgürlük, 'ya bu ya da şu' değil, 'ya hep ya hiç' ya da bir büyüme genişleme eylemidir daha çok. / Gündüz Vassaf
Kendimizi oldugumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar. Süpermenler ve tanrılar yaratmaya devam edecegiz. Özgür toplumda kahramanlara yer yoktur.
Özgür insanın kahramanları olmaz.
Bireysel olarak yasarız, oysa kolektif olarak ancak varlıgımızı sürdürürüz.
Var mı dünyamızda
Sevgiden başka mucize?
- Anne, üşüyorum, sobayı yakamaz mısın?
+kömürümüz yok.
-neden?
+çünkü baban işsiz kaldı.
-neden?
+fazla kömür olduğu için.
Sırf günü huzurlu geçirmek için sık sık"evet" der ama aslında "hayır"i kastederiz.
Birçok nevroz, kararsızlıklar yüzünden şiddetlenebilir.
Türümüz 30.000 yıl içinde kabile halinde yaşamaktan geniş aileye, geniş aileden çekirdek aileye, oradan da tek başına yaşama aşamasına geldi.
Üstelik biyokimyasal teknoloji ve genetik mühendisliğinin tehdidi altında. Kendimizi koruyamayacaksak, hiç olmazsa bırakalım deliler deliliklerinde özgür kalsınlar.
İnanın, kiliseye, camiye gitmiyorsanız bedava diyedir. Türümüzün bir özelliği bu. Bir yandan beş para etmeyen şeylere dünyanın parasını verir, bir yandan da maddi değeri yok diye dünyanın en güzel şeylerinin bedava olduğunun farkına varmaz ya da küçümseriz.
Sosyal sınıfların katı kuralları ancak gece bozulur. İşçiler burjuvaların sokaklarında dolanırlar. Burjuvalar işçi mahallelerindeki lokantalara giderler, fahişeler, papazlar, öğrenciler, askerler, ev kadınları, doktorlar ve yabancılar, hepsi aynı sokakta gezinirler, bakınırlar, birbirleriyle konuşurlar, hatta belki de sonunda sevişirler.
Ayrım yapmak aktif bir süreçtir. Hiçbir ayrım yapmadan haberleri izlemenin yol açtığı edilgenlik, kolayca yönetilmemizi ve manipüle edilmemizi sağlar. Rafine totaliter toplumlar, çocuklar için geçerli olanın yetişkinler için de geçerli olduğunu keşfetmişlerdir. Yeni ve hızlı olan her şey dikkatimizi uyandıracaktır ve şimdiki zamanı vurgulamakla geçmişşi silecektir. Tarih bilinci az olan ya da hiç olmayan bir toplumu yönetmek kolaydır. Böyle toplum eleştirici değildir ve kurulu düzenden kolayca memnuniyet duyar.
Yatılı okula gittikten birkaç ay sonra kedimin öldüğünü öğrenince anladım yalnızlıktan, sevgisizlikten ölünebileceğini.
Bir zamanlar krallara, sultanlara ve çarlara saygı duyuyor, monarşiye karşı olanlardan nefret ediyorduk. Bugün cumhuriyetçiyiz ve cumhurbaşkanlarına alkış tutuyoruz. Yarın yeniden monarşist olabiliriz.
Biz katılsak da katılmasak da, halkın seçimini yaptığını bilmek, egemen düzenin seçim sayesinde var olduğu yolundaki inancımızı güçlendirir.
Asıl açıklanması gereken, neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir.
Konuşmak, "geçici bir ölümsüzlük" peşinde boşu boşuna koşmaktır. "Ben varım" çığlığıdır bu. Sessizlik, zamanla ve sonsuzlukla olan ilişkimizin bilincidir. Aynı zamanda hem sonsuzluktur, hem de bir toz zerreciği.
“Günümüzde cehennem kendilerine inananların cennet ise paralı askerlerin mekânıdır.”
''Erkek ve kadın kimliklerimizin zenginleştirilmesi, hepimiz için, özgürlüğe giden önemli bir adım. “Bana insan gözüyle bak, cinsel bir obje olarak değil” çağrısı, mevcut düzene bir başkaldırı çağrısıdır. Ama bu çağrı cinselliği yadsıyor ve bu yüzden daha da büyük bir totalitarizmin tohumlarını içinde taşıyor.''
“Karşı cins” terimi kadar yanlış bir deyim olamaz.
''Her seçim, insanın kendisine ilişkin algılamasını değiştirdiği gibi, objeye ilişkin algılamasını da değiştirir.''
“Yatılı okula gittikten birkaç ay sonra kedimin öldüğünü öğrenince anladım yalnızlıktan, sevgisizlikten ölünebileceğini.”
“Seçmek suretiyle, ‘biz’i, birçok ‘biz’lere bölüyoruz. Her şeyi kapsayacak anlamda bir sözcük olduğu halde, biz, genellikle dışlama belirtmek için kullanılır. Biz gerçekte ‘biz’ anlamına gelmediği zaman biz anlamına geliyor.”