Güzel Sözler
Mobil uygulaması yayında
Ücretsiz

Franz Kafka Sözleri

Sayfa İçeriği: Franz Kafka Sözleri, Franz Kafka Sözleri Aşk, Franz Kafka Sözleri 2019, Franz Kafkadan Alıntılar, En Güzel Franz Kafka Sözleri, Anlamlı Franz Kafka Sözleri, Franz Kafka Kitap Alıntıları

Çekya doğumlu olan 1800 ve 1900'lü yılların en önemli isimlerinden olan ünlü edebiyatçı, roman yazarı olan Franz Kafka'nın sözlerini derledik sizler için. Facebook, Whatsapp vb. hesaplarınızdan Franz Kafka Alıntılarını paylaşmayı unutmayın.

Franz Kafka Sözleri

Editör Seçimi: Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter. (Franz Kafka)


 Bu gece de sana mutlu uykular dilerken her şeyimi sana veriyorum bir solukta. Benim mutluluğum sende erimektedir.


Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?


Kitaplar uyuşturucudur.


Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan.


Kötü'nün elindeki en ayartıcı silah savaşa çağrıdır. Kadınlarla yapılan savaşa benzer ki sonu yatakta biter.


Belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. Bu noktaya erişmek de gerekir. 


“Evet sevgilim, küçük öyküm bitti artık; ama bugün yazdığım sonuç bölümünden memnun değilim, daha iyi olabilirdi, burası kuşkusuz..”


Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyordum sadece.


“Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız. Bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız.”


Yorgunum, hiçbir şey bilmiyorum; tek istediğim, yüzümü kucağına koymak, başımın üzerinde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza dek öyle kalmak.


Dalgaların bir su damlasını kaldırıp kıyıya atması, denizdeki ezeli dalgalanma olayını asla engellemez; hatta denizdeki dalgalanma, kıyıya atılan damlaya borçludur varlığını.


İnsanlar sabırsız oldukları için cennetten kovuldular, tembel oldukları için geri dönemiyorlar.


"Paltom bile ağır gelirken,
Nasıl taşırım
Koskoca dünyayı
Sırtımda?"


"İki saattir kanepede uzanmış yatıyorum ve bu süre boyunca 
senden başka hiçbir şey düşünmedim..."


Yanımda yürüyordun Milena, düşünsene, yanımda yürümüştün! 
Aşık biri için ne büyük nimet değil mi?


İlk izlenimlere hiçbir zaman güven olmaz.


Özgürüm ve bu yüzden kayboldum.


Söylediğin her şey sıkıcı ve anlaşılmaz ancak bu, söylediğin şeyin doğru olduğu anlamına gelmez.


Dalgaların bir su damlasını kaldırıp kıyıya atması, denizdeki ezeli dalgalanma olayını asla engellemez; hatta denizdeki dalgalanma, kıyıya atılan damlaya borçludur varlığını.


Bir kitap, içimizdeki donmuş denize inen balta gibi olmalı.


Sonsuzluk yolunda nasıl böylesine kolayca ilerleyebildiğine hayret eden birisi vardı; gerçekte hızla bayır aşağı yuvarlanıyordu. 


Bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir : Masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de elmayı alıp yanındaki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü... 


Bir hedef var, ama yol yok; bizim yol dediğimiz şey, bir duraksamadır. 


Duvar kendisine çakılmak üzere olan çivinin ucunu nasıl hissederse, o da şakağında öyle hissetti. Dolayısıyla hissetmedi. 


Her şey bir aldatmacadır: En az yanılmaya bakmak, normal ölçüler içinde kalmak, en aşırının peşinden gitmek. 


İnsan, içinde yok edilemez bir şeyin varlığından sürekli emin olmadan yaşayamaz; ancak gerek bu yok edilemez şey gerekse de bu güven kendisinden daima gizli olabilir. Bu sürekli gizliliğin kendini açığa vurma yollarından biri, kişisel bir tanrıya inançta kendisini gösterir.


Dünyadan elini eteğini çeken herkes herkesi sevmelidir, onların dünyasından da elini eteğini çekmektedir çünkü. Böylece gerçek insan doğasının iç yüzünü sezmeye başlar; bu varlık sevilmez de ne yapılır; ama bunun tek koşulu vardır: Sevilenin dengi olmak.


“Beyin yüklenen üzüntüleri, acıları çekemez duruma geliyor. ‘Benden bu kadar!’ diyor; ‘Bu bütünün ayakta durmasını önemli bulan biri varsa yardım etsin bana, azaltsın yükümü; belki yaşamını sürdürürüz biraz daha.’ Akciğer hemen -yitirecek çok şeyi olmadığına göre- buradayım, diyor. Beynimle ciğerimin bu pazarlığından haberim olmadı ama bu pazarlığın korkunç olduğunu şimdi anlıyorum.”(Franz Kafka sözleri, Milena’ya Mektuplar)


“Yüreğime, aklıma eşit etkiler yapan bir sesle sesleniyorsun bana ama tanımıyorsun beni. Birkaç mektup, benim için duyduğun birkaç söz gözünü kamaştırmış olabilir. Milena, diyorum, bir deniz gibidir, deniz kadar da güçlüdür. Gelgelelim bir yanlış yorumlama sonunda, boğulacak olanın isteğine uyup, alınyazısı da öyle dilerse… Bütün gücü ile deniz üstüme yığılmaz mı? Evet, görmedin, bilmiyorsun beni. Gelmemi, gerçeği ortaya çıkarmak için bir önseziyle istiyorsun belki de. Biliyorum, beni gördükten sonra geçecek başının dönmesi! Kim bilir, belki de bundan korktuğum için gelmek istemiyorum.”


Belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. Bu noktaya erişmek de gerekir.


Aylar sonra ilk defa gözlerim bir işe yarayacak, seni görerek.


Kıskanmıyorum sanma, hayır kıskanmıyorum, ama ya dünya çok küçük, ya biz çok iriyiz, sığamıyoruz. Hem kıskandığım kim ki!


Evet seviyorum seni anlayışı kıt kız, için rahat etti mi? Koca deniz dibindeki küçücük taşı nasıl severse benim de sevgim öylesine yığılıyor üstüne. Tanrı isterse o küçük taş ben olurum bir gün.


"Evet, seni seviyorum budala! Tıpkı denizin, kendi dibindeki bir çakıl taşını sevmesi gibi... Evet, işte sevgim seni böyle kaplıyor! Ve Tanrı izin verirse, senin yanında bu kez ben çakıl taşı olacağım..."


Söyleyecek söz bulamıyorum, ne yapayım. Öyle bir sessizlik çöktü ki, bu sessizliğin içine seslenemiyor insan.


"En iyiyi ararken iyiyi kaybediyorsunuz."


Yazmak, mutlak bir yalnızlıktır; kendi içindeki buz gibi uçurumlara düşmektir.


Yazılanlar, deneyimlerin ardından kalan tortulardır sadece.


Bu hayattaki zevkler hayatın kendisine ait değildir, fakat bizim daha iyi bir hayata yükselme korkumuz ona aittir; bu hayattaki eziyetler de hayatın kendisine ait değildir ancak bu yükselme korkusuyla kendisine çektirdiğimiz eziyet yine hayata aittir.


Her insan kendi içinde bir oda taşır. Bunu ispat etmek için dikkatle dinlemek yeterlidir. Mesela geceleyin, etraftaki her şey sessizliğe gömülmüşken biri hızlı hızlı yürür ve bir başkası kulak kesilip onu dinlerse, duvara sağlam bir şekilde bağlanmamış bir aynanın tıkırtılarını duyabilir.


Yasama başladığın anda iki görev; sınırlarını her an daraltmak ve bu sınırları aştığın anlarda da gizlenmeyi başarıp başaramadığını her an sorgulamak


Kargalar, bir tek karganın göğü yok edebileceğini ileri sürer. Ona kuşku yok; ama göklerin kulağı duymaz böyle bir savı, çünkü gökler kargaların yokluğu demektir.


Bir kitap, içimizdeki donmuş denize inen balta gibi olmalı.


Bütün soruların cevapları bir köpeğin bakışında gizlidir. 


Tanrı bize fındıkları verir ama kabuklarını kırmaz. 


Din fedaileri bedeni küçümsemez çarmıha gererek yüceltirler onu; bu açıdan düşmanlarıyla aynı görüştedirler. 


Kendimden başka hiçbir eksiğim yok... 


Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyorum sadece. 


Cennet’te yaşamak üzere yaratılmıştık ve Cennet bize hizmet etmek için düzenlenmişti. Sonra yazgımız değiştirildi; Cennet’in yazgısında da bir değişiklik oldu mu, bu hiçbir yerde belirtilmiyor.


Çevremizdeki acıların tamamını bizim de çekmemiz gerekiyor. Hepimizin ortak bir vücudu yoktur, ama ortak bir büyüme yolumuz vardır ve bu ise, şu ya da bu biçimde, acılar içinden götürür bizi. Nasıl ki çocuk belli bir gelişim sonucu yaşamın tüm evrelerinden geçer (her evre de istek ve korku bakımından bir önceki için erişilmez görünür aslında), yaşlanır ve sonunda ölürse, biz de bunun gibi (insanlıkla aramızdaki bağ, kendimizle aramızdaki bağdan güçsüz değildir) yaşadığımız dünyanın tüm acılarından geçerek gelişiriz. Bu konuda adalete yer yoktur, acılardan ürkmeye ya da acıları üstünlük olarak nitelemeye de yer yoktur.


“Size nasıl geldiğimi unutmayın Milena, arkamda otuz sekiz yıllık bir yolculuk var. Sonra, beklenmedik bir yol kavşağında sizi görüyorum. Göreceğimi hiç ummadığım, hele böylesine geç bir karşılaşmayı aklımdan bile geçiremediğime göre Milena, ne yapabilirim?”


“Bana bir kez daha -her zaman değil, istemem de her zaman- ama bir kez daha ‘sen’ de bana.”


“Kişi yorgun olunca bencil de oluyor.”


Kocamdan ayrılmak önemli değil benim için ama birtakım içlek nedenlerden ötürü, o bensiz yaşayamaz, dersen, gene inanır, gene hak veririm sana. Gelgelelim, o bensiz yaşamın güçlüklerine göğüs geremez, onun için onu bırakamam, dersen ve bunu da en önemli neden diye gösterirsen, inanmak zor olur. Bu, ya daha önceki nedenleri örtmek (Güçlendirmek için demiyorum, öteki nedenlerin güçlenmeleri gerekmiyor) ya da -senin de dokunduğun gibi- aklın gülünç oyunlarından biridir ki, tepeden tırnağa sarsar bizi.”


“Sana yazarsam uyuyamıyorum -yazmadığım günler hiç değilse birkaç saat yumabiliyorum gözlerimi. Yazmadığım günler yorgunum, üzgün ve ağır oluyorum… Ama yazdığım günler korkuyla tedirginlik ikiye bölüyor beni.” (Franz Kafka sözleri, Milena’ya Mektuplar)


Sen de Yorum Yap veya Sözünü Yaz