Sayfa İçeriği: Devlet Bahçeli Sözleri, Devlet Bahçeli Sözleri Resimli, Devlet Bahçeli Sözleri MHP, Devlet Bahçeli Sözleri Twitter, Unutulmaz Devlet Bahçeli Sözleri, Devlet Bahçeli Sözleri 2020, Devlet Bahçeli'nin Sözleri
Ekonomist, Türk siyasetçi olan Milliyetçi Hareket Partisinin genel başkanı Devlet Bahçeli Sözlerini hazır ettik. Sosyal medya hesaplarınızdan sizlerde Unutulmaz Devlet Bahçeli Sözlerini paylaşmayı unutmayın!
Editörün Seçimi: İmanlı, ahlaklı, ülkü sahibi gençler olmalısınız. (Devlet Bahçeli)
Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olurmuş.
Ahmak ata binerse bey oldum sanırmış. Şalgam aşa girerse yağ oldum sanırmış.
Bizim partililerimiz yoktur. Dava arkadaşlarımız vardır. Dava ne alınır, ne satılır.
Diyeceğim odur ki, EVET, yine EVET, bir kez daha EVET… Sonuna kadar Devlet, ebediyete kadar Millet.
Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmazmış.
Allah’a çok şükür, Bush ve Barzani ağzıyla konuşmuyoruz.
Merhum Peyami Safa umutluydu ve diyordu ki; “Bu dünyada ölümden başka her şeyin çaresi vardır.” Var olmasına var da, hani nerede?
Sözüne dikkat et ki başın gitmesin, dilini tut ki dişin kırılmasın.
Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmazmış.
Evinizde çocuklar, televizyonun karşısına dizilmiş oturuyorlar. Karşınızda reklamlara çıkan çocukların elinde çikolatalar, püskevitler birbirlerine ikram ediyorlar birbirleriyle yiyorlar şakalaşıyorlar. O çocuk aklından geçiriyor, benim de bir çukulatam olsa benim de bir püskevitim olsa diyor. Anne bana niye almıyorsunuz diyor. Bizde niye yok diyor.
2009’da 2’nin yanındaki sıfırı at ne kaldı? 2. Dokuzun yanındaki sıfırı at ne kaldı? 9. Etti mi sana 29? 2009’un sıfırlarını at ne kaldı? 2 ve 9. Topla ikisini 11. Şimdi o 29’la 11’i topla ne etti? 40. İşte size milliyetçi hareket partisinin 40. yılı!
Büyük şairimiz Mehmet Akif’in şu sitem ve serzeniş dolu mısralarındaki hissiyatı yaşamamak ve yaşatmamak en büyük dileğimdir.
Yalan, karanlık odada olmayan kara renkli bir şeyi aramak, aranmasını önermektir. Bu nedenle yalan tuzaktır, vicdan ve umut hırsızlığıdır.
Bize dayatılanlardan daha çok, perdenin arkasından gölgesi yansıyan ve gün geçtikçe belirginleşen gerçeklere odaklanmalıyız.
Hatırası yıpranmış, hayali yorulmuş ve heyecanı yenilmişler için, içten içe çürüme, içe doğru devrilip çökme mukadder bir sondur.
Her çekilen halay, her açılan duvak, her sallanan beşik, her tüten ocak bizi bir millet yapmıştır.
Yalnız olmak, kimsesiz olmak değildir. Millet arkamızda dursun, Allah esirgesin ve korusun fazlasıyla kafi gelecektir.
Anlayana; bayrağı bugün ele çizen yarın yele verir. Halbuki bayrak şereftir, bağımsızlık sembolüdür; ancak baş tacı edilir, zirvelerle taçlanır.
Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanırız. Düne bakınca geleceği görürüz. Haine bakınca viran olmuş, veda etmiş insanlığı tanırız.
Cemil Meriç yine diyor ki: Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Biz bu değiliz
Merhum Peyami Safa umutluydu ve diyordu ki; “Bu dünyada ölümden başka her şeyin çaresi vardır.” Var olmasına var da, hani nerede?
Mabedi rüşvet ve ihanet olanlar sürekli geri viteste dolaşıyor, sürekli riyakarlık makyajıyla dolambaçlı yollara sapıyor, sel gibi akıyor.
Git vatan! Kabe’de siyaha bürün. Bir kolun Ravza-i Nebi’ye uzat, birini Kerbela’da Meşhed’e at. Kâinatta o heyetinle görün.
Hatırdan çıkarmayın ki, gizlenecek tek bir yeri olanın kurtuluş imkanı tekten azdır.
Diyorum ki, şiddet dursun sevgi konuşsun. Kavga yerine kucaklaşalım, küslük yerine barışalım. Birlikte bir millet olduğumuzu unutmayalım.
Büyük şairimiz Mehmet Akif’in şu sitem ve serzeniş dolu mısralarındaki hissiyatı yaşamamak ve yaşatmamak en büyük dileğimdir.
Mabedi rüşvet ve ihanet olanlar sürekli geri viteste dolaşıyor, sürekli riyakarlık makyajıyla dolambaçlı yollara sapıyor, sel gibi akıyor.
Oysa tırnak herkeste vardır, mertlik er kişiye hastır. Tek tırnaklılar gibi dörtnala kaçmaktansa vatanın yanında durmak en doğru olanıdır.
Tırnakçılıkta ustalaşanlar, tırtıklamakta uzmanlaşanlar, tırnak edebiyatı yapıp tırpanladığı topraklarımızın bedelini ödemekten kaçıyorlar.
Biz o Diyarbakır’dan geçen yolu Ankara’da kesmesini biliriz!
Ne zaman uçacağını bilmeyen bir kuşa kanatları fayda eder mi? Şiddetin kaynağı kurursa hayat zindana döner mi?
Sokak başka şey, meydan başka şey. Sokaklar çok karanlıktır, tehlikelidir. Başbakan, eğer sokağın ne olduğunu anlamak istiyorsa Arka Sokaklar dizisini seyretsin.
Arkamda serilmiş yere bir mazi var. Karşımdaki müstakbelim ondan da harab.
Sabır, Sırat Köprüsü’ne benzer. Geçmesi zordur, ama sonu hayır, selamet ve güzelliktir.
Merhum Peyami Safa umutluydu ve diyordu ki; “Bu dünyada ölümden başka her şeyin çaresi vardır.” Var olmasına var da, hani nerede?
Sözüne dikkat et ki başın gitmesin, dilini tut ki dişin kırılmasın.
Dil aslandır, bak, eşikte yatar; ey ev sahibi, dikkat et, senin başını yer.
İstismarla aldatanlar inkârla sevinirler. Yalanla avutanlar kötü bir ruhla dolaşırlar. Bunların ne hale, ne de istikbale hayrı dokunmaz.
Şanlı Türk tarihi bir siyaset silahı ve siyasi tasarım vesikası değil; bir şuur, bir destan, bir şaheser kaynağıdır.
Dil aslandır, bak, eşikte yatar; ey ev sahibi, dikkat et, senin başını yer.
Türk milleti bu zulmeti püskürtecektir. Türkiye sıkıştığı cendereden kurtulacaktır. Sabredeceğiz, fakat sonunda mutlaka kazanacağız.
Aç vatan göğsünü İlah’ına aç, Şühedanı çıkar da ortaya saç.
Ülkücü olmanın zor, Ülkücü kalabilmenin daha zor olduğunu bilerek ülkülerimizi sevda, ülkemizi bayrak, Türklüğü yıkılmaz kale bildik.
Odunun yaprağı olmaz, mazlumun ahu yerde kalmaz, yalanın sonu gelmez, yanlış ve yozlaşmış kişiliklerin akıbeti de iyi olmaz.
Allah’ım, bir zamanlar beşeriyetin hayranlıkla baktığı bu aziz millet, bugünkü karanlığa layık mıdır? Zulmetin sonu ne zaman gelecektir?
Ne zaman uçacağını bilmeyen bir kuşa kanatları fayda eder mi? Şiddetin kaynağı kurursa hayat zindana döner mi?
Başka birileri de aklını kaçırmış gibi sızlanıyor, molotof kokteyli kullananlara karşı halkın kendini savunacağını söylüyor. Yazık ki yazık.
İlkellik hiç bu kadar revaçta olmamış, hiç bu kadar sözünü geçirememişti. Cürüm ve cinayet hiç bu kadar egemenlik kurmamış, öne geçmemişti.
Toplum şiddetle kaynarken, bu kez de TBMM’de sahneye çıkan çirkinlikleri ise hiçbir vicdan sahibi onaylamayacak ve haklı bulmayacaktır.
Okulda şiddet, hastanede şiddet, yolda şiddet, şehirde şiddet, köyde şiddet, sokakta şiddet, evde şiddet, Meclis’te şiddet: Hala duralım mı?
Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanırız. Düne bakınca geleceği görürüz. Haine bakınca viran olmuş, veda etmiş insanlığı tanırız.
Hatırdan çıkarmayın ki, gizlenecek tek bir yeri olanın kurtuluş imkanı tekten azdır.
Söz konusu müdür kendisini ahırda hissedebilir, bence mahsur yoktur. Ancak çocuklarımız okuldadır, Andımızı Türkçe okumak istemektedir.
Aç vatan göğsünü İlah’ına aç, Şühedanı çıkar da ortaya saç.
Işıd, Müslüman kanı dökmekle kalmamış, Hıristiyan ve Yezidi inancına sahip insanları da hedef almıştır.”
Kerkük deyince gözleri yaşaran, Musul deyince heyecan duyan, Telafer, Tuzhurmatu sözleriyle coşan yiğit ve fedakar yürekler var bu ülkede.
Nefislerine teslim olmuş, vehimlerine rehin düşmüş, hırslarına yenilmiş, egolarına boyun eğmişler için değişen bir şey olmayacaktır.
Sahurda çalan davulla kalkıp inançlarımızın nurani ışıklarını, hep birlikte pencerelerimizden semaya ulaştırmalıyız.
Şanlı Türk tarihi bir siyaset silahı ve siyasi tasarım vesikası değil; bir şuur, bir destan, bir şaheser kaynağıdır.
Sonda sormam gereken bir soruyu başa alarak cevabını size bırakıyorum: Bize ne oldu? Nereye gitti hoşgörü? Nerede kaldı kardeşlik duyguları?
İstikbalimizi karartanları, itibarımızı kefenleyenleri, istikbalimizi istismar testeresiyle kesenleri uzaktan uzağa seyredelim mi?
Ne zaman uçacağını bilmeyen bir kuşa kanatları fayda eder mi? Şiddetin kaynağı kurursa hayat zindana döner mi?
Kerkük deyince gözleri yaşaran, Musul deyince heyecan duyan, Telafer, Tuzhurmatu sözleriyle coşan yiğit ve fedakar yürekler var bu ülkede.
Tutuklamasız, yasaksız, düşüncelerin her zaman ifade edilebildiği ve herkesin mutlu ve huzurlu olduğu bir ülke olsun Türkiye.
İnanıyorum ki: Birbirimizin varlığından mutluluk duymadığımız sürece; kardeşliğin dilini, dostluğun sesini ve sıcaklığını hissedemeyiz.
Bin yıllık sevda namusumuza emanettir.
Şiddet damla ise, merhamet ve şefkat denizdir. O halde, damla denizle başa çıkabilir mi?
Değerlerimiz çürüyor, huzurumuz baltalanıyor, şiddet fırtınası, dehşet sisi görüş mesafemizi neredeyse sıfıra indiriyor: Hala bekleyelim mi?
Sonda sormam gereken bir soruyu başa alarak cevabını size bırakıyorum: Bize ne oldu? Nereye gitti hoşgörü? Nerede kaldı kardeşlik duyguları?
İşte görüyorsunuz, Türkiye ne hallere düşmüş, nasıl bir uçuruma savrulmuştur.
Birileri de durmadan ehl-i fesad gibi konuşuyor, saraydan saadetimizi taşlıyor, huzur ormanımızı yakıyor, ahlakı yok ediyor.
Yine de umutsuz olmayın, yılgın durmayın. Hz. Mevlana bakın ne kadar anlamlı şeyler söylemiş: Nerede bir dert varsa deva oraya gider. Nerede bir yoksul varsa rızık oraya gider. Nerede bir zor soru varsa cevap oraya gider.
Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanırız. Düne bakınca geleceği görürüz. Haine bakınca viran olmuş, veda etmiş insanlığı tanırız.
Git vatan! Kabe’de siyaha bürün. Bir kolun Ravza-i Nebi’ye uzat, birini Kerbela’da Meşhed’e at. Kâinatta o heyetinle görün.