Güzel Sözler
Mobil uygulaması yayında
Ücretsiz

Arthur Schopenhauer Sözleri

Sayfa İçeriği: Arthur Schopenhauer Sözleri, Filozof Arthur Schopenhauer Sözleri, Arthur Schopenhauer Ünlü Sözleri, Arthur Schopenhauer Resimli Sözleri, Arthur Schopenhauer Sözleri 2019, Arthur Schopenhauer Aşk Sözleri

1700 ve 1800'lü yıllarda yaşayan ve ünlü filozoflardan olan Alman asıllı Arthur Schopenhauer Sözlerini sizler için derledik. Beğendiğiniz Özlü Arthur Schopenhauer Sözlerini Twitter, Facebook gibi hesaplarınızdan paylaşımda bulunabilirsiniz.

Arthur Schopenhauer Sözleri

Editörün Seçimi: İnsan, kişiliğini küçük şeylere olan tutumuyla belli eder. (Arthur Schopenhauer)


Eğer dalaverecilerin oyuncağı ve soytarıların maskarası olmak istemiyorsak, ilk kural içine kapanık ve ulaşılmaz olmaktır.


"Kendine yetmek, kısacası kendi olmak kuşkusuz mutluluğumuz için en yararlı niteliktir."


"Zihinsel bir uğraşı içermeyen boş zaman ölümdür ve diri diri gömülmektir."


Bir insanın durumu, mutluluğuna göre değerlendirmek isteniyorsa, onu hoşnut edenin değil, onun canını sıkanın ne olduğunu sormak gerekir. Çünkü, bu ikincisi, kendi başına ne denli azsa, insan da o denli mutludur; çünkü bir esenlik durumu, ayrıntılara karşı duyarlı olmayı da içerir, mutsuzken ayrıntıları duyumsamayız bile.


Zevkler ve hazlar arttıkça bunlara karşı duyarlılığımız azalır; alıştığımız şeyleri artık bir zevk olarak hissetmeyiz. Fakat acıya karşı duyarlılığımız tam da bu şekilde artar; çünkü alıştığımız şeyin kökünün kesilmesini acı biçimde hissederiz. 


Alışkanlık zincirleri, önce duyulmayacak kadar hafif, sonra kırılmayacak kadar güçlü olur.


Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir.


Düşünceler, sözcüklerle cisimleştirildikleri anda ölürler


Hayatının ilk yarısında herkes işlemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tam tersini. İkincisi o kadar güzel değildir, ama daha öğreticidir.Çünkü iplerin birbirine nasıl bağlandığını görmemizi sağlar.


Acı çekenler ile acı çektirenler aynıdır.


Ahlakın yegane garantisi evrensel merhamettir.


Doğuştan gelen bir kusurumuz var; hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimizi sanıyoruz. bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer görünecektir. çünkü her adımımızda, ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, mutlu bir yaşam sürdürmeye olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız. işte bu yüzden bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek mümkündür.


Hiçbir olay karşısında büyük sevinç ya da büyük üzüntü duymamalıdır; bunun bir nedeni, bu olayı her an yeniden biçimlendirebilecek olan tüm şeylerin değişebilirliğidir; bir başka nedeni de bizim için yararlı ya da zararlı şeyler hakkındaki yargımızın yanıltıcılığıdır; bu yanıltıcılık yüzünden hemen herkes bir defa, sonradan kendisi için çok iyi olduğu ortaya çıkan bir şeyden yakınmış ya da en büyük acıların kaynağı olacak bir şeye sevinmiştir.


Verdiği sözü tutmuyor hayat, tutsa bile, özlediğimiz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. Kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. Bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor. Uzaklığın büyüsü, cennetler gösteriyor bize. Ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gittiğini görüyoruz. Demek ki, mutluluk ya gelecekte yada geçmişteki şimdiki an, güneşli ovanın üzerinde dolaşan bir küçük buluta benziyor önü arkası pırıl pırıl bu bulutun, ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor.


Vahşiler birbirini yer, uslular birbirini kandırır, buna da dünyanın gidişatı denir.


Bir böceğin, özel bir çiçeği veya meyveyi veya pisliği veya eti ya da tıpkı, tırtır sineğinin kendi yumurtalarını başka bir yere değil de sadece oraya bırakabilmek için bir başka böceğin larvasını ararken gösterdiği özen ve onu korumak için ne zahmetten ne de tehlikeden çekinmesinin, bir erkeğin kendi cinsel ihtiyaçlarını tatmin etmek için kişisel olarak, bilhassa nitelikleri kendisine cazip gelen bir kadını seçerken gösterdiği özenle çok benzeştiği açıkça bellidir.


"Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar da erkeklerin son aşkı olmak ister."


..herkes, karşısındakinde kendi yoksun olduğu yanları sever.


"Tüm belalar, yalnız kalma yeteneğimizin olmayışından gelir başımıza" diyor La Bruyère.


Kendinde akıl olmayanı akılla yönetemezsin.


Sessizlik ağacında huzur meyveleri yetişir.


Neden yorarsın zayıf ruhunu
Sonu gelmez planlarla.


Her türlü sınırlandırma mutlu eder. Görüş, etkime ve dokunma ufuklarımız ne denli dar iseler, o denli mutluyuzdur. Ne denli geniş iseler, kendimizi o denli sıkıntılı ya da endişeli duyumsarız. Çünkü bu ufuklarla birlikte, sorunlar, arzular ve korkular da büyür.


Kıskançlık insanın doğasında vardır. Yine de, aynı zamanda hem bir kötülük hem de bir beladır. Bu yüzden ona, mutluluğumuzun düşmanı gözüyle bakmalı ve kötü bir cin olarak onu boğmaya çalışmalıyız. Seneca, burada bize güzel sözleriyle yol gösteriyor: “İnsan, karşılaştırma yapmadan, kendinde olana sevinmeli. Daha mutlu birini rahatsız eden kimse, asla mutlu olmayacaktır” ve yine “Senin önünde ne çok kimse olduğunu görürsen, ne çok kimsenin de senin arkanda olduğunu düşün.


Bilinçsizliğin gecesinden hayata uyandığında irade kendisini sonsuz ve sınırsız bir dünyada, hepsi mücadele eden, hepsi acı çeken,biteviye yanılıp sükutu hayale uğrayan sayısız fert arasında bir fert olarak bulur; ve sanki sıkıntılı eziyet verici bir rüyaymış gibi derhal gerisin geriye eski bilinçsizliğine koşar.


"İnsan, tutkulu bir aşk ile sevdiği kimseye aynı zamanda nefretin en koyusunu da duyabilir."


Gerçek olan akla uygundur; akla uygun olan da gerçektir”


Sormuyorum, aldırmıyorum buna,
Yüreğinde suçlu musun diye;
Biliyorum, seni sevdiğimi
Ne olursan ol.


Bazılarının bencil sevgisi nefretinden daha acı vericidir.


Bir dahi kendi çağında gezegenlerin yolunu aydınlatan bir kuyrukluyıldız gibi parlar... Kültürünün normal seyriyle el ele gitmez: tam tersine çalışmalarını önündeki yolun çok ilerisine savurur.


Büyük acılar daha önemsizlerinin hissedilmesini engeller ve tersine, büyük acıların yokluğunda en küçük dertler ve sıkıntılar bile bize büyük acı verir.


Umut, yaşamı anlamlandırır. Umut olmadan yaşam anlamsız ve bir o kadar da değersizdir.


Tarih hep aynıdır, yalnız hep farklı.


Bir Beethoven senfonisinde insanlığın ıstırabı, sevinci, kederi, aşk ve ümidi konuşur.


Herkes kendinde eksik olan şeyi sever.


Dünyanın en yoksul insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır.


Hayatının son dönemindeki hiçbir insan, samimiyse ve bütün melekeleri yerindeyse, her şeyi yeniden yaşamak istemez. Bunu yapmaktansa tamamen yok olmayı tercih eder.


İnsanın sınırlılığını, ölümün kaçınılmazlığını bilmek, kendi başına hayatı anlamlı ve önemli hale getirebilir.


Kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. İnsan hayatı bir tür hata olmalı.


Aptal birinin sersem bilincinde yansıyan tüm görkem ve hazlar, rahatsız bir hapishanede Don Kişot?u yazan Cervantes?in bilinci karşısında çok yoksuldurlar.


Aptallar için yazanların, geniş bir okur kitlesi olur.


Aptallıkların en büyüğü, sağlığı, mutluluğun diğer herhangi bir türü için feda etmektir.


Aptal birinin sersem bilincinde yansıyan tüm görkem ve hazlar, rahatsız bir hapishanede Don Kişot’u yazan Cervantes’in bilinci karşısında çok yoksuldurlar.


Âşık olan herkes sonunda zevke ulaştıktan sonra olağandışı bir düş kırıklığı yaşayacaktır; ve bu kadar büyük bir özlemle arzuladığı şeyin diğer cinsel tatminlerden daha fazla bir şeye neden olmadığını görüp şaşkına dönecek, böylece kendisini bu ilişkiden fazla yararlanmış olarak görmeyecektir.


Aristo’nun dediği gibi "Mutluluk kendine yetenlerindir." çünkü mutluluğun ve hazzın tüm dış kaynakları, doğaları gereği son derece güvenilmez, nahoş ve geçicidirler ve rastlantıya bağlıdırlar.


Dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz.


Okumak; kendi kafanla değil, başkasının kafasıyla düşünmeye benzer.


Mutlu bir hayat olanaksızdır; insanın başarabileceği en iyi şey kahramanca bir hayattır.


Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor.


Hakikat, onu arzu etmeyenin boğazına sarılan bir fahişe değildir. hatta o kadar çekingen bir güzeldir ki, onun için herşeyini feda etmiş olan bile onun lütufundan emin olamaz


Aşık olan herkes sonunda zevke ulaştıktan sonra olağandışı bir düş kırıklığı yaşayacaktır; ve bu kadar büyük bir özlemle arzuladığı şeyin diğer cinsel tatminlerden daha fazla bir şeye neden olmadığını görüp şaşkına dönecek, böylece kendisini bu ilişkiden fazla yararlanmış olarak görmeyecektir.


İnsan sadece yalnız kalabildiği sürece
bütünüyle kendisi olur: Demek ki yalnızlığı
sevmeyen özgürlüğü de sevmez; çünkü insan
ancak yalnız kaldığında özgürdür. Baskı, her
toplumun ayrılmaz arkadaşıdır.


Doğrusunu söylemek gerekirse aşkın hedef olarak belirlediği şey gelecek neslin oluşturmasından daha başka bir şey değildir.
Aşık olan her insanın amacı hayranlığı ne kadar nesnel, ne kadar yüce olarak görünürse görünsün belli bir doğaya sahip bir varlığı dünyaya getirmektedir. Bunun, bu şekilde gerçekleştiği, gerekli olanın, karşılıklı aşk değil, sahiplenme, yani maddi- fizik, zevk olmasıyla doğrulanır. Sahiplenme olmaksızın aşkının karşılık gördüğünü bilmek bir insan için teselli değildir.


"... Ama şunu hatırdan çıkarmayın, ahmaklar için yazanlar her zaman karşılarında geniş bir dinleyici kitlesi bulurlar; okuma zamanınızı sınırlamaya dikkat edin ve okumak için ayırdığınız zamanı da münhasıran bütün zamanların ve ülkelerin büyük kafalarının eserlerine tahsis edin, onlar insanlığın geri kalanını yukarıdan seyrederler. şöhretleri onları zaten bu hüviyetiyle tanıtır. Okunması halinde sadece bunlar gerçekten bir şeyler öğretir ve insanı eğitir ..."


Pek çok insan gereğinden fazla şimdiki zamanda yaşar: hafifmeşrepler; ötekiler ise gereğinden fazla gelecekte: ürkekler, tasalılar. İnsanın bu konuda doğru ölçeği tutturması enderdir.


Hayvanlara karşı duyulan acıma, karakterin iyiliği ile öylesine ilişkilidir ki, hayvanlara kötü muamele eden bir kimsenin iyi bir insan olduğu görülmemiştir.


Dünyada şeytanların boynuzlarla, delilerin de çıngıraklarla ortaya çıkmalarını bekleyen, her zaman onların kurbanı ya da oyuncağı olacaktır.


"İnsanlar Tanrı’nın her şeyi tam olması gerektiği gibi yarattığını duymak istiyorlar."


Arzularımıza bir hedef koymak, hırslarınıza ket vurmak, öfkemizi dizginlemek, bireyin, arzulanabilir olanların sadece sonsuz küçük bir bölümüne ulaşabileceğini, buna karşılık, herkesin payına çok sayıda kötülük düştüğünü sü­rekli akılda tutmak, yani tek bir sözcükle vazgeçmek ve katlanmak bu öyle bir kuraldır ki, buna uymadığımızda ne gözlem, ne zenginlik, ne de erk kendimizi sefil duyumsamamızı engelleyebilir.


Vurgulama yapmadan konuş. Bilgelerin bu eski kuralı, insanın ne söylediğinin anlaşılmasını ötekilerin aklına bırakmasını amaçlar. Ötekilerin aklı yavaş çalışır ve anladı­ğında da oradan gidilmiştir. Buna karşılık, vurguyla konuşmak demek duygularla konuşmak demektir; bu durumda her şey tersine döner. Kimilerine, nazik bir tavırla ve dostça bir sesle, doğrudan bir tehlikeye maruz kalmadan, gerçek kabalıklar bile söylenebilir.


Bir bilge, dünyaya hükmeden üç güç vardır diyor çok haklı olarak. Bunlar akıllılık, güçlülük ve şanstır. Sanı­rım bu sonuncusu dünyaya en çok hükmedendir. Çünkü ya­şam yolumuz bir geminin rotasına benzetilebilir. Yazgı, iyi ya da kötü talih, bizi hızla ileri götürmekle ya da çok yana savurmakla bir rüzgar rolünü oynar; kendi çabalarımız ve çalışmalarımız ise buna karşı çok az etkilidirler. Kendi çabalarımız kürek rolünü üstlenirler. Kürekler saatler süren çalış­ma sonunda bizi biraz ileri götürdükten sonra, apansız bir rüzgar bizi yine geriye savurur.


Âşık dediğin ilk görüşte vurulmuştur her zaman,


Hayat hiçbir zaman güzel değildir.


Onu seviyor ve ondan nefret ediyorum.


Bunca gürültü patırtı niye? Niye (bunca) itiş kakış, tepinme, korku,endişe ve dert? Sonuçta amaç, sadece her bir Mecnun'un kendi Leylası'nı bulması değil midir?


“Haz, dünyadaki en yalancı şeydir.”


Dili bir kelime daha fakir kılmak, bir ulusun düşüncesini bir kavramdan yoksun kılmak demektir.


Düşmanının bilmesini istemediğin şeyi dostuna söyleme.


Gelişimimiz için bir aynaya ihtiyacımız vardır.


İstemek, temeli bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir şey olmadığına göre, hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir.


Gençliğimizde yaşamımız için önem taşıyan ve büyük sonuçlar doğuracak olayların ve kişilerin karşımıza davul zurnayla çıkacaklarını sanırız: ama yaşlılığımızda geri dönüp baktığımızda, bunların hepsinin de sessizce, arka kapıdan ve adeta dikkati çekmeden içeri süzülmüş olduklarını görürüz.


Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız…


Sadece yaşamaya şükretmek yeterli olsaydı can sıkıntısı olmazdı ve zenginler can sıkıntısını aşmak için saldırır gibi telaşla yer değiştirmeye çalışmazlardı.


Avrupa'nın bilgili adamlarına ve filozoflarına: Sizin için Fichte gibi çenesi düşük birisi bütün zamanların en büyük düşünürü Kant'ın eşitidir ve Hegel gibi işe yaramaz, arsız bir şarlatan derin düşünür olarak değerlendirilir. Bu yüzden sizin için yazmıyorum.


Başkalarına benzemeye çalışarak benliğimizin dörtte üçünü kaybederiz.


Belirli bir kışkırtma yokken bile, olmayan tehlikeleri aradığım huzursuz bir endişe hali içindeyim; bu durum benim için en ufak dertleri sınırsız derecede büyütüyor ve insanlarla ilişkiyi çok zor hale getiriyor.


Bazılarının bencil sevgisi nefretinden daha acı vericidir.


Sen de Yorum Yap veya Sözünü Yaz