Güzel Sözler
Mobil uygulaması yayında
Ücretsiz

Jean Baudrillard Sözleri

Sayfa İçeriği: Jean Baudrillard Sözleri, Jean Baudrillard Sözleri Kısa, Jean Baudrillard Sözleri 2020, En Güzel Jean Baudrillard Sözleri, Jean Baudrillard Sözleri Twitter, Anlamlı Jean Baudrillard Sözleri

Fransız asıllı ünlü sosyologlardan bir tanesi olan Jean Baudrillard Sözlerini bir araya getirdik. Twitter, İnstagram, Facebook gibi hesaplarınızdan En Güzel Jean Baudrillard Sözlerini paylaşabilirsiniz.

Jean Baudrillard Sözleri

Editörün Seçimi: Kapitalizm erkeği tehlikesiz hale getirip ehlileştirmek, bir dolap beygiri yapmak için kadını kullanır. (Jean Baudrillard)


İnsan arıtılmış olduğunda, her şey arıtılmış ve her tür toplumsallık ve hastalık ve bulaşmasına son verilmiş olduğunda, ölümcül biçimde temiz ve ölümcül biçimde mükemmel bir dünyada, geriye yalnızca hüzün virüsü kalacaktır.


İnsanın yok edilişinin, mikroplarının yok edilişiyle başladığını varsaymak saçma olmaz. Çünkü mevcut haliyle mizaçları, tutkuları, gülüşü, cinselliği ve salgıları ile insanın kendisi de pis küçük bir mikroptan, şeffaflık evrenini bulandıran akıldışı bir virüsten başka bir şey değildir.


Eskiden krallar ölmek zorundaydılar (tanrılar da). Zaten onları güçlü kılan şey de buydu. günümüzün "krallarıysa" aşağılık bir ölme numarasına yatmaktadırlar. Bunu yapmalarının nedeni "avantajlarını" elden kaçırmama isteğidir.


Tüketimi yöneten büyülü bir düşünce, günlük yaşamı yöneten mucizevi bir zihniyettir; bu, düşüncelerin mutlak-gücüne inanç üzerine kurulu bir şey olarak tanımladığımız ilkel bir zihniyettir.


Yoksunluk hiçbir zaman feci değildir; öldürücü olan doygunluktur.


Artık insanlar neyi istediklerini bilmiyor, neyi istemediklerinden daha eminler. / Jean Baudrillard


"Hiçbir şey baştan çıkarmanın kendisinden daha büyük olmayı beceremeyecektir; onu yok eden düzen bile." ~Jean Baudrillard


Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. Artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. İstemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi ama bir başkasına devredilerek genel olarak ilga edildiler.


Farklılığın doğru kullanımı yoktur. Yalnızca ırkçılığın değil farklılığı sürdürmeye ve korumaya yönelik tüm ırkçılık karşıtı ve insancıl cabaların gösterdiği de budur.


Felsefenin sırrı , belki de kendini tanımak veya nereye gittiğini bilmek değil, ötekilerin düşlediğini düşlemektir. Kendi başına inanmak değil, inananlara inanmaktır.


Peki ya tüm reklamlar, bir ürünün değil de reklamın kendisine övgüyse? Enformasyon, bir olaya değil de enformasyonun kendisinin olay olmaya terfi etmesine göndermeyse? İletişim artık bir iletiye değil de iletişimin kendisinin söylence olmaya terfi etmesine göndermeyse?


"Başlangıçta söz vardı. Sessizlik ondan sonra ortaya çıktı...
Artık ortada son denilebilecek bir şey kalmadı..."


Size kesintisiz cinsel güç güvencesi vermeyi isteyecek bir kadın ile zihinsel esrarı küçücük bir okşamayı bile ürkütecek bir kadın arasında seçim yapacaksınız


Varım, buradayım değil; görülüyorum, bir imajım; bana bak, bak!


Sonuç olarak sözünü ettiğimiz şey dur durak tanımayan, kronik bir hastalık gibi gerçeğin içine yerleşerek onu değiştirmeye çalışan bir "medium"dur. Burada "medium"un, süzgeçten geçirerek sunduğu haber ya da bir lazer ışığının boşlukta oluşturduğu üç boyutlu bir reklam imgesi gibi bir hayalete dönüşmüş bir gerçekten söz ediyoruz. Tıpkı yaşamın içinde çözülerek eriyen televizyon ya da televizyonun içinde çözülerek eriyen yaşam gibi. Yaşamla televizyon birbirlerinden ayrılması imkânsız bir solüsyona benzemektedirler.


Gerçek her zaman için teröristtir.


Bir katliamı unutmak da katliam türünden bir şeydir. Çünkü bir katliamı unutmak insanın bir belleği olduğunu, bir tarihle bir toplumun varlığını, vb. unutmak demektir.


“Düşlerin devlet kontrolü altında yaşadığı bir sırada, gerçeklik kendini bir düş sanmaktadır.”


Kadın kimden nefret eder en çok ? Demir şöyle demiş mıknatısa: En çok senden nefret ederim, çünkü sen çekersin ama kendine doğru sürükleyemezsin.


Her geçen gün daha çok haber ve bilgiye karşın giderek daha az anlamın üretildiği bir evrende yaşıyoruz.


Asıl baştan çıkarıcı olan baştan çıkarmak mıdır, yoksa baştan çıkarılmak mı? Hiç kuşkusuz baştan çıkarılmak; baştan çıkarmanın en iyi yoludur.


Gerçek yitirildiğinde düzene saldırmak kaçınılmaz hale gelmektedir.


İnsan mıyım makine mi? Bu antropolojik sorunun yanıtı yok artık. Kötülük lanetli yan gibidir; kendini harcayarak yeniden üretir. / Jean Baudrillard


İnsanlar artık ihtiyaç duyduğu için tüketmiyor, tüketmeye ihtiyaç duyuyor. / Jean Baudrillard


Tanrı var ama ben inanmıyorum ya da tanrı yok ama ben inanıyorum önermeleri paradoksal bir şekilde eğer tanrı varsa inanmak anlamsızdır, eğer tanrı yoksa inanma bir zorunluluğa dönüşmektedir anlamına gelirler. Eğer birşey yoksa ona inanmak lazımdır. Öyleyse tanrı'ya inanmak o'nun varlığından, belirginliğinden ve şu anda buradalığından kuşkulanmak demektir. / Jean Baudrillard


Ne estetik ne cinsel bir inancımız var ama hala bunlara sahip olmayı öğreniyoruz ve gerçek bir felaket olmayacak çünkü sanal felaket koşullarında yaşıyoruz. Hızla çoğalan aşırı şişen ama doğuramayan bir dünyanın bulantısı bu. / Jean Baudrillard


Fotoğraf sanatı bizim için bir 'çin kovma'dır. İlkel toplumun maskları vardı,burjuva toplumunun aynaları, bizim ise görüntülerimiz var. Fotoğrafı çekilen nesne geri kalan herşeyin yok olmasının izidir sadece. Neredeyse kusursuz bir cinayet. Fotoğraftır bizi görüntüsüz bir evrene, yani salt görünüşe, en çok yaklaştıran. Çünkü nesnedir bizi gören, nesnedir bizi düşleyen. Dünyadır bizi yansıtan, dünyadır bizi düşünen. Budur temel kural. / Jean Baudrillard


Kapitalizm erkeği tehlikesiz hale getirip, ehlileştirmek, bir dolap beygiri yapmak için kadını kullanır.


“İnsanlar artık ihtiyaç duyduğu için tüketmiyor, tüketmeye ihtiyaç duyuyor.”


Tüketim toplumu hareketli bir toplumdur: Geniş nüfus katmanları toplumsal hiyerarşi boyunca hareket eder, üst bir statüye ve aynı zamanda bu statüyü göstergelerle gösterme zorunluluğundan ibaret olan kültürel talebe ulaşır. Toplumun tüm düzeylerinde, “sonradan gelen” kuşaklar kendi gösteriş eşyalarını talep eder. Dolayısıyla kamunun “bayağılık”ını ya da tapon mal talebini karşılamak isteyen sanayicilerin “edebe aykırı” taktiğini suçlamak yararsızdır.


Bütün alanlarda insandışını bertaraf etmeyi, her şeyi insan yargılarının egemenliği altına sokmayı hedefleyen antropolojik bir bütüncülüğe doğru gidiyoruz. İnsan hakları burcunun etkisiyle hayvanları, doğayı ve bütün türleri genel olarak insanlaştırma, ahlaki bir antropoloji ve evrensel bir ekoloji kurma çabasındayız.


Artık büyümüyor, ur halini alıyoruz. Hızlı çoğalma toplumundayız; hiçbir belirgin hedefe göre kendini düzenlemeden büyümeyi sürdüren bir toplumdayız. Urlaşan bir toplum, kendi tanımına aldırmadan, kontrolsüz biçimde gelişen ve nedenlerin yitimiyle birlikte sonuçların yığıldığı bir toplumdur.


Medusa öyle kökten bir ötekiliği temsil eder ki ona bakan ölür.


Jean Nouvel: Bir tür mimari “Darwinizm” var: insanın maksimum mekan aşmaya, maksimum mekan kaplamaya çalıştığı, kendini olabilecek en iyi biçimde, ama en az maddeyle yalıtmaya çalıştığı ve bunu yapmış gibi görünmemeye çalıştığı bir evrim.


Hayvanlar ya da vahşiler doğaya bizimkine benzer bir anlam yüklememektedir,çünkü onlar için doğa sınırlandırılmış ,belli alanlara bölünmüş ve herkesin bir diğerininkine girmesinin kesinlikle yasak olduğu yaşam alanlarından ibaret bir şeydir.


Tükenmeye başlayan bir politika dünyasıyla birlikte Cumhurbaşkanları, (Clastres) ilkel toplumlarda bir iktidar kuklasından başka bir şey olmayan kabile şeflerine benzemektedirler.


Kitle iletişim araçları işte bu düzeyde iş görürler. Onların ilkesi büyülemedir.


İçinde yaşayan bireylerin birer terminale dönüştükleri, artık ne denetlenebilen ne de ortak bir şekilde kullanılabilen yan yana konmuş bir iletişim uzamından ibaret paramparça bir toplumsallık. Oysa toplumsal ancak bir perspektifin bulunduğu bir uzam içinde var olabilir. Aynı zamanda bir caydırma uzamı olan simülasyon uzamı içinde de ölür.


...Oysa onlar içinde bir gösteri olması koşuluyla tüm içeriklere tapmaktadırlar. Yadsıdıkları şey anlamın 'diyalektiğidir'. Onların aldatılıp kandırıldığını ileri sürmek de boşuna uğraşmaktır. Bu ikiyüzlü varsayım anlam üreticilerinin entelektüel bir rahatlığa kavuşmak için ileri sürdükleri bir varsayımdır.


"Fransız halkı böyle düşünüyor... Alman halkının büyük çoğunluğunun kınadığı... Prensin doğumu bütün İngiltere'yi yerinden oynattı, vs." -önünü görmekten aciz ve kendisine uzatılan ayna üstüne görüntülerini düşüremeyen tüm düşünceler.


Roller değişmeye başlamıştır. Yaşamın can sıkıcılığı, günlük yaşam, eskiden küçük burjuva olarak kınanan, iğrenç ve (cinsellik de dahil olmak üzere) apolitik olan her şeyin ön plana çıkması, tarih ve politikayı soyut bir olaylar bütünü olmaya doğru itmektedir.


Günün sanatı nasıl güzelin ve çirkinin ötesinde ise pazarda iyinin ve kötünün ötesindedir.


Dünyanın tüm sanayi makineleri estetikleşti, dünyanın tüm anlamsızlığı estetik tarafından güzelleştirildi.


Teknisyenler grev yaptığından, boş televizyon ekranını hayranlıkla izleyen adamın görüntüsü günün birinde XX. yüzyıl antropolojisinin en mükemmel görüntülerinden biri olarak değer taşıyacaktır.


"Düşlerin devlet kontrolü altında bulunduğu bir sırada, gerçeklik kendini bir düş sanmaktadır."


"... Anlam, her zaman mutsuzdur !.."


Cinsel Aklın bir eleştirisinin yapılması ya da Nietzsche’nin dile getirdiği şekliyle Ahlâk’ın soy ağacına benzer ... çünkü bizim yeni ahlâk anlayışımızın adı Cinsel Akıldır.


Bir bakıma sanat, sürdürülmesi olanaksız bir hale gelen değiş tokuş sürecinin basit bir estetik ifadesidir.
Bu açıdan sanatı en güzel şekilde dile getirebilecek söylev, sanat hakkında söyleyecek hiçbir şeyi olmayandır.


Sen de Yorum Yap veya Sözünü Yaz